M.Ö. 4000’de, yaklaşık altı bin yıl önce, orada yüksek bir uygarlığın tüm temel unsurları, sanki yoktan ve hiç neden yokken var olmuşçasına gelişivermişti. Şu anki uygarlığımızın kökleri ve öncülleri Sümer’e dayanmayan bir unsurunu bulabilmek neredeyse imkansızdır: şehirler, yüksek binalar, caddeler, pazar yerleri, tahıl ambarları, limanlar, okullar, tapınaklar; metalürji, tıp, cerrahi, tekstil yapımı, gurme gıdalar, ziraat, sulama; tuğla kullanmak, fırının icadı, ilk tekerlek, tekerlekli arabalar; gemiler ve seyrüsefer; uluslararası ticaret; ağırlık ve ölçüler; krallık, kanunlar, mahkemeler, jüriler; yazı ve kayıt tutma; müzik, müzik notaları, müzik çalgıları, dans ve akrobasi; evcil hayvanlar ve hayvanat bahçeleri; savaş araç gereçleri, sanatçılık. Ve hepsinden önemlisi: göklerin ve “Gökten Dünya’ya gelmiş olan” tanrılara ait bilgi ve çalışmalar...