Darağacında Üç Fidan ile tanıyoruz. Peki ya Ataol Behramoğlu'nu tanımayan var mı? Kim tanımaz dediğinizi duyar gibiyim. Ben de öyle düşünmüştüm. İşte Nihat Behram, Ataol Behramoğlu'nun küçük kardeşi. Biz her ne kadar Nihat Behram'ı yazdığı anı kitaplarıyla tanımış olsak da, aslında o da abisi Ataol Behramoğlu gibi sıkı bir şairdir.
Bazı kitaplar
Beyaz Gemi okuduğum ikinci Aytmatov kitabı oldu. Bu bana yazarın hikayesi, karakterleri, anlatım tarzı hakkında farkındalığı daha fazla bir okuma yapma imkanı sağladı. Aymatov’un karakterleri kalabalıklardan uzakta; çok az insanın olduğu, zorunda kalmadıkça kimsenin uğramadığı bölgelerde yaşar. Bu insanların yaşamları, acıları, tercihleri hatta bu
“ Bir müşkülüm var Kaf dağından getirdim
Suyunu verdim, güneşe koydum, büyüttüm
Anladım senden uzakta varılırmış sana
Âdem'in aklını aşka sattığıdır..”
Zaman zaman içinde, ömür ömür içinde, rüya ömür içinde, rüya rüya içinde, bir ömür ki rüya içinde…
Süngü, eserinde gerçeği bir materyal, bir enstrüman olarak kullanıyor, asıl işi büyülü
Yozo, etrafına sürekli kendini sevdirmeye çalışan, sürekli komiklikler yaparak insanları güldürmeye çalışan bir çocuktur ama iç dünyası çok farklıdır. Yozo kendini hiç sevmez iç dünyası kapkaranlıktır.
Başkalarıyla tartışamıyor, kendini savunamıyor ve kimseye hayır diyemiyor (tüm hayatı boyunca hayır diyemiyor).
İnsanlara güvenmiyor. Bu dünyada
"Düşünce ve yazıda özgür olmak isterim, dünya davranışımızı yeterince sınırlıyor."
Wolfgang Van Goethe
______
Osman Şahin'in okuduğum ikinci kitabı oldu. İlki otobiyografik öğelerin ağırlıkta olduğu Kolları Bağlı Doğanlar kitabıydı. Selam Ateşleri- Ay Bazen Mavidir kitabında birbirine yer yer tema, konu veya ele alınan duygu
Ben kendi Sosyolojik okuma geçmişimi ikiye ayırıyorum: Bauman öncesi ve Bauman sonrası...
Bauman öncesi dönemde akademik kavramlar arasına sıkışmış, gündelik deneyimlerle sosyolojinin savunduğu görüşleri bir türlü birleştiremiyordum. Sorunun benden kaynaklı olduğunu düşünüyor ve bir yetersizlik duygusuna kapılıyordum. Sosyoloji disiplinine özel
Hiç bitmeyecek zannettiğim zamanlarım oldu, kime olmaz ki, hepimize oluyor. Böyle gözyaşımın içime aktığı, çaresiz hissettiğim zamanlar... İnsan istiyor ki öyle zamanlarda bir mucize olsun, bir sihirli değnek değsin ya da böyle gözünü kapasın açınca hepsi geçmiş olsun... Geçiyor muhakkak ama zaman o anlarda daha bir yavaş geçiyor. Hani böyle
1. Utanç bir prangadır. Kendini azat et.
2. Yeteneklerin hakkında endişelenme. Sevme yeteneğin var. Bu yeter.
3. Diğer insanlara karşı nazik ol. Evrensel boyutta onlar sensin.
4. İnsanlığı teknoloji kurtarmayacak. İnsanlar kurtaracak.
5. Gül. Sana yakışıyor.
6. Meraklı ol. Her şeyi sorgula. Şimdinin gerçeği gelecekte bir hikaye olacak
Bahadır Karasulu / Fırtına Fotoğrafı ve Madalyon
Adalet, saygı ve hırsın ön plana çıktığı üç farklı ve akıcı hikayeden oluşuyor kitabımız.
Sanat Tarihi Profesörü olan Yusuf Bey’in, rötar yapan vapuru nedeniyle vakit geçirmek için dolaşırken dikkatini çeken bir etkinliğe katılmasıyla başlıyor hikayemiz. Bu etkinliğin gençlerin projelerinin seçildiği bir yarışma olduğunu görünce, mesleği gereği notlar almak istiyor. Fakat, sadece kayıtlı olanların katılabildiği bir etkinlik olduğundan değerlendirme yetkilisi tarafından hiç de nazik olmayan bir şekilde kapı gösteriliyor. Çıkarken gördüğü çöpe atılmış projeleri alıp gidiyor. Bir dahaki toplantıya ise katılımcı olarak katılır ve roller değişir.
Fotoğraf kareleri bazen o kadar çok şey anlatır ki, detaylara dikkat edip onları okumayı bilirseniz ne hikayeler çıkar. Bu hikayedeki anlatıcımız da çektiği bir fotoğraftan yola çıkarak, aynı karede yer alan kişi ve mekanlardan gördüğü yansımaları anlatıyor.
Bir toplantı dönüşü yol üzerindeki bir köyde yemek amacıyla duran Kemal’in, balık mezatında gördüğü bir madalyonu merak etmesiyle başlıyor son hikayemiz. Bu merakı, evden yüz kilometre uzakta olmasına rağmen sıkça köye gidip gelmesi hatta köyden ev kiralamasına kadar varıyor. Saklanan sırları ve gizemi bulma çabası, madalyon hakkındaki gerçeği öğrenme merakı sizi de içine çekiyor.
Keyifli okumalar…
Sevgili (...),
Sen içeri girdiğinden beri 48 gün geçti. Sen sayıyor musun bilmiyorum ama benim için, geçen her özlem dolu günü saymamak mümkün değil. Bazen varlığının gerçekliğini hatırlamak ve o gerçekliğin benden uzakta olduğunu her bir parçamda hissetmek dayanamayacağımı düşündüğüm bir acı veriyor.
Sık sık bütüne değil de parçaya odaklanma
Cemal Süreya
Senin çelme taktığın yerden başlıyorum hayata. Varsın yara içinde kalsın dizlerim; yüreğim kadar acımaz nasıl olsa.
Şems-i Tebrizi
Düzenim bozulur,
Hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme.
Bir kitabın en mühim görevi bana göre okura sorular sordurması. Bu yüzden görevini layıkıyla yerine getiren Ada’nın bende bıraktığı izleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Zihnimde onlarca cümle uçuşup birbirine karışırken, bu salgın döneminde, sosyal bağlarımızın ne kadar önemli olduğunu da anlamaya müsait ruh halimle, kitap hedefini 12’den vurdu