BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Evlere Dair..
Gerçekte bedenin rahata düşkünlüğü ruhun tutkusunu öldürür,sonra da onun cenaze alayının ardından sırıtarak yürür.
Reklam
Kadına , kadının yerine dair...
Cennet Kadın yanı sıra geliyor. Kır Abbas nereye giderse gidecek gibi; o durursa duruyor, yürürse yürüyor. Başını eğmiş, belini bükmüş yürüyor. Belki altmış, belki yetmiş yıl önce Tozak'ta doğmuş; altmış yetmiş yıldır kâh yeni doğan taylar gibi koşarak kâh üç örgülü saçını döşüne döküp Cennet kuyusundan, körelmeden önce Ümmet kuyusundan sular çekerek, doldurduğu tuluğu sırtına vurup şu karşıda dizili evlerden önce birinin, sonra ötekinin kapısına taşıyarak; bir yıl Tozak kırında, bir yıl Avşar yolunda dört büklüm orak biçerek; yırtık yamayarak, sökük dikerek; düğün olmuşsa halay çekerek,sel gelmişse çırpınıp ağlayarak; uzun askerlik yıllarını, savaşları, seferberlikleri bu "yıkılası" damların altında uykusu gelmeyen bir kumru kuşu gibi bekleyerek, kocasının kendisi mi , künyesi mi gelecek bilmeyerek; kendisi geldiği yıldan beri de hep onun yanı sıra yürüyerek; doğurduklarını büyüten, büyüttüklerini uçurup komşu evlere konduran; bir gün bile işten kalmadan, bir gün bile beş dakika fazla uyumadan, bir gün bile beş dakika "hülya" kurmadan, bir gün bile güneşten arkaya kalmadan,köyden dışarı bir kezcik adım atmadan; erkeklerin Yüzbir'de duran otobüslere, minibüslere binerek gittiği kasabaya bir kez bile gitmeden; hep aynı aşları pişirip aynı ekmekleri ederek; azarlanınca susan ,sevince utanan, küsülünce barışmam diye yükünü yücelere yığmadan; şu dağ yelleri gibi kâh esen kâh tozan, günü gününe uymayan Kır Abbas'ın yanı sıra, böyle sabırla, böyle sessiz, geride kalmadan yürüyüp geldi. Gene yürüyor.
İmtihanlar döneminde ilim talibine en güzel ve hoş gelen şey, imtihanda sorumlu olmayacağı ilmi okumalar yapmasıdır. İmtihanda sorumlu olacağı (mühim) ilme karşı içinde bir isteksizlik ve kaçınma durumu hasıl olur. Bu, nefsin hastalığından, ilginin ve hevesin azlığından kaynaklı bir durumdur. Çünkü sorumlu tutulan ilimde mesuliyet yükleme, mecbur
Sayfa 88 - Takdim Yayınları, 42. BaskıKitabı okudu
Ridade ile Uğurlu’yu leylaklar tanıştırdı. Ne desek, ne söylesek boş. Gidip bakmak, bakıp görmek gerek. Üsküdar’da topu topu dokuz ahşap evin bulunduğu küçük bir çıkmaz sokak vardır. Bu küçük sokakta pencere kasnakları kavak, gövdesi köknar ağacından iki katlı, cumbalı evler birbiri ardınca yan yana ve karşı karşıya dizilmiştir. Ne hikmetse,
Reklam
Derviş
Șimdi gül deyince insanın aklına tuhaf şeyler geliyor. Ben mahallede iki tur dolanıp mezarlık duvarından aşınca gül mü kopardım Ayșe'ye vermek için? Değil. Ayşeler çoktur da onlara çiçekçiler de çoktur, benim işim olmaz. Hayatta bi kere çiçek taşımışlığım var, onu da poșete koydum da yürüdüm. Lisede hem de rezillik. Okulun müdürüne
1851 yılının kış aylarında ve 1852 yılının baharında Ruslar, Çe­çenistan'ın nihai işgali için harekete geçti. Vozdivzhenski kale­sinden büyük çaplı bir taarruz başlatıldı. Komutan Baryatinski, yeni bir çevreleme taktiği deniyordu. Bir dizi kuşatma manevrası yaparak az sayıda kayıpla zaferler kazanmaya başladı. O döneme kadar
"zaman zaman 30'lu yıllara dair yazarım çünkü iyi bir eğitim alanıydı. insanlar güçlüklere göğüs germeyi günlük bir hadise olarak algılamayı öğrenirlerdi, bela geldiğinde bir sonraki hamleyi yapmayı bilirlerdi, öyle bir hamle yoksa bile yaratırlardı. ve işi olanlar sanatçı gibi yaparlardı işlerini. otomobil tamircisi arabanı tamir ederdi. doktorlar evlere giderlerdi. taksi şoförleri kentin sokaklarını bildikleri gibi felsefe de bilirlerdi, eczacılar yanınıza gelip ne istediğinizi sorarlardı. sinema salonlarındaki yer göstericiler film yıldızlarından daha yakışıklıydılar. insanlar giysilerini kendileri diker, ayakkabılarını kendileri onarırlardı. hemen herkes her şeyi iyi yapardı. Şimdi mesleklerinde ve hayatta o kadar yetersiz ki insanlar, kendi kıçlarını silmeyi nasıl becerdiklerini anlamakta bile güçlük çekiyorum. güçlük baş gösterdiğinde dehşete kapılıyorlar, pes ediyorlar, sadece zaferlere ve yumuşak yollara alışık bu ölümüne şımartılmışlar. onların suçu değil herhalde 30'lu yılları yaşamamış olmak, ama onlara hayranlık duyduğumu söyleyemem."
Herkes gibi olamayan , kalabalıklara uyamayan , çağa ayak uyduramayan , odalara , evlere , şehirlere sığamayan , olduğu yerde duramayan , gitmek istediği yere varamayan , gitmekten başka gidecek yeri olmayan insanlarız. "Bir çiçeğin boynunu bükmesi bile ağlatır bizi , kalbi taşlaşmış bu çağın insanına elbette yeniliriz. "
Reklam
Evlere dair
Çünkü hayatınızın günbatımında nasıl ilk yuvanıza kavuşmak isterseniz, içinizdeki o iflah olmaz münzevi ve mesafeli seyyah da aynı özlemle yanıp tutuşur.
Evlere dair
Ölülerin diriler için yaptığı mezarlarda yaşamayacaksınız.
Bir iki arkadaşının dışında, hiç kimsenin haberinin olmadığı nikahlar yapılıyor. Genç evliler, kimselere sezdirmeden buluşmaya çalışıyorlardı. İmam nikahının kutsallığı, gençlik heveslerinin türettiği sağlıksız ilişki biçimlerini gizlemeye çalışıyordu. Sonuçta genç dulların sayısı artıyordu. Kendilerini bu patolojik durumdan kurtarabilecek sosyal
Sayfa 109Kitabı okudu