Evliliği yanan ateşe benzetebiliriz.Ateşin devamlı yanması için sürekli beslenmesi gerekir, tıpkı bunun gibi evliliğin sağlıklı yürüyebilmesi için de daima beslenmesi, yatırım yapılması icap eder.
Beklentilerin gerçekçi olup olmadığı ve kadın ile erkeğin beklentilerinin birbirleriyle örtüşüp örtüşmediği evlilikteki uyumun kalitesini belirler. Beklentiler birbirine ne kadar yakın olursa, uyum da o kadar kolay gerçekleşir.
Evlilikte " altın orta nokta " dediğimiz bir kural vardır. Her iki taraf da alışkanlıklarından taviz verip birer adım atıp orta noktada buluşursa, kültürel farklılıklar evliliği pek fazla etkilemez.
Kadın - erkek ilişkilerinde bir sorun olduğu zaman, kadın bunun hakkında konuşmayı, sorunları ifade etmeyi ister, erkek ise içine kapanarak düşünmeyi tercih eder.
Emek verilmeyen bir evlilik, tıpkı bakımı yapılmamış bir bahçenin yabani otların istilasına uğraması gibi her geçen gün güzelliğini kaybeder ve sonunda kurur.
Bir anne baba, çocuğunu kimliksiz, kendine bağımlı olarak yetiştirirse, o çocuktan iyi bir evlilik beklenmemelidir. Yetişkin olma yolunda bireyselleşen ve kimliğini bulanlar kendini tanıdığı ve zayıf yönleriyle cesurca yüzleşebildiği için, iyi evlilik yapmaya adaydırlar. Kendini tanıyan bir insanın iyi ilişkiler kurma ihtimali yüksektir. Kimlik sahibi insanlar kendini sürekli yeniden tanımlayan kişilerdir. Çünkü insanın, parmak izleri gibi kişiliği de farklı yaratılmıştır.
Evlilik psikolojisi ve çiftler üzerine yazılmış dili akıcı bir roman aslında sizin için sıradan bir cümlenin karşınızdaki insan için yıkıcı etkisi olduğunu bilemeyebilirsiniz ve bunun ilerleyen süreçte sizi nasıl etkileyeceğini de Haluk da aslında sıradan şikayetleri ile karısının gözünde ne kadar sıradanlaştığının farkında değildi ve tam da bu sırada bir başka erkeğin ona çekici gelmesiyle başlayan bir aldatma hikasyesi...
Sık sık, erkekte, anneyle olan çocukluk ilişkilerinin aşağıdaki kalıntılarını buluruz. Herşeyden önce yasaklayıcı kadından bir kaçış sözkonusudur. Genellikle çocuğun bakımını anne üstlendiği için, hem ilk yakınlık, sevecenlik, bakım, ilgi, sevgi deneyimlerimizi, hem de bize yönelik yasaklamaların ilkini anneyle ilişki içinde yaşarız. Bir insanın kendisini bu ilk deneyimlerden tam anlamıyla kurtulması çok zordur. Sık sık ve hemen bütün erkeklerde; özelikle spor klüplerinde, derneklerde, bilim kuruluşlarında, hatta savaşta bile kendi aralarındayken nasıl mutlulukla canlandıklarını görünce bu deneyimlerin izlerinin hemen her insanda kaldığı izlenimini ediniriz. Bu erkekler, denetimden kaçan haylaz okul çocukları gibidirler. Bu tutumun, öteki kadınlardan çok, annenin yerini almaya adanmış evlilik eşiyle olan ilişkide kendini tekrarlaması doğal birşeydir.