Güzel yüzünde insanlara karşı her an parlayan bir öfke vardı. Meyvelerin çiçeklerin karşısında gülen, yumuşayan yüzünde öfkenin nasıl yer bulabildiğine o zamanlar çok şaşardım.
Yine içi yoğun bir sıvıyla dolu küredeydim. Hissettiğim şey hüzün müydü, kaygı mıydı, başka bir şey miydi bilmiyorum. Bu garip âlemin içinde –kürede– başım dönerken hissettiklerimi adlandıracak gücüm yoktu. Niye geldim ki ben buraya? dedim kendime.