"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
❣️Sevgili kalbim bunlar sana olan öğütlerim: Giriş: Seninle bir çeyrek asır bitti. Tüm mevsimleri gördün. Yaprak döktüğün de oldu, yeşerdiğin de. Kangren olmuş hayallerini kesip gerçeklerle yaşamayı da öğrendin. Gemileri yakmayı, kördüğüm olan ipleri kesmeyi öğrendin. Ne kadar yansa da yüreğin başkasının söndürmesini beklemeden kendi cehennemini de sevdin. Yandım diye feryad ederken için ham bir yemiş olduğunu farkettin. Savaştığın da oldu, yaralar aldığın da. Sabah kalktın, güneş gibi yeniden doğdun. Sen kendine herşey oldun. Fırtınalar koparken derinlerinde, meltemlere de yön verdiğin oldu. Hülasa, çarpık bir kentleşme gibiydin: Düzensiz ve karışık.
🫀Ey kalbim! Bu ne dağınıklık toparla biraz kendini. Çünkü biz şimdi seninle bir hürriyeti bölüşeceğiz.
✋Gelişme: Kendim, kendi ellerimle, kendi kendime; kendi kalbimi doğurtacağım bir EBE eliyle.
🌾Sonuç: Ve son olarak "Dün öldüm, henüz yaşamadım, yarın doğacağım."
BULANIK EZBER
Kalabalığın uzun sürmüş sözüne
Mine çiçeklerinden bir merhem edindim.
Limonların denize gamzeler açtığı
Bir sokağı dünyaya ekleyip duruyorum.
Ay masalı, kum masalı, nar masalı
Yalnızlığı seviyorum sessizce.
Denizden çocuk, dağlardan çıplak
Bir zaman oluyor kalbim
Sitem yok, diyorum, hayatıma
değmiş hiçbir hayata.
Gözlerim kocaman atkestaneleri
Kime baksam, ıhlamurlar içinde
Bir şehir düşüyor kirpiklerimden.
Yetmedi ölüme bunca ayrılık
Bütün sevdiklerim bulanık bir ezber
Sonsuzluğu öğreniyorum unutarak.
Nerelerde bıraktınız şaşırma güzelliğimi
Ey çocukluğun inanan yaşları...
Ama sen uzaklardaydın ey kalbim
Uzaklardaydın,
sevdiğim uzaklardaydı
Ayın yıldızların çağlayarak
Berrak şelaler yaparak
Coşku içinde aktığı
Bir yerlerdeydi.Hani bir gün bir çobana rastlamıştık
Adı Ferhat mıydı neydi
Koyunların, kuşların, böceklerin ve çiçeklerin
Sadakatten mest oldukları
Herbirinin gözlerinde
Kaybolur gibi kayar
Bir an kayboldun gibi! yasadim kıyameti
Yoruldun ama buldun ey kalbim emâneti
Yeniden su yürüdü dalıma yaprağıma
Bir bakışın can verdi kurumuş toprağıma
Çiçeğe durdu kalbim içtim parmaklarından
Göz çeşmen suya erdi sevda kaynaklarından
“Sabah kokularla uğraşırken, en sevdiğim “Amber” kokusunu burnuma götürüp kokladığım vakit bir anım canlandı hemen ;
Zaman zaman gittiğim yetiştirme yurdunda yaşayan, 8 yaşında ki bir CAN’la el ele yürüdükten sonra kucaklaşırken ; “Memo sen Amber gibi kokuyorsun” dediğinde çok şaşırmıştım. Çünkü ne o gün, ne ondan bir kaç hafta önce bile Amber kokusunu kullanmamıştım. Böyle bir şey nasıl olur diye, düşünmeden edemedim. Bebekler ve çocukların algılarının, safiyetlerinden olsa gerek, yetişkinlerden daha açık ve daha duru olduğunu düşünmüştür hep. OL’ anı görebilme halleri, beş duyunun ötesini...
Herhangi bir şeyi kokladığımızda, onun o an bulunduğu halinde ki, öz kokusunu algılarız. Koku, nefesle ulaşır bize. Lakin anladım ki her ne kadar burunla koklanıldığında ulaştığı düşünülsede, kokunun bir kalbi, hasleti var. Dünyevi algının ötesinde. Hani görü için derler ya kalp gözüyle görmek, koku içinde böyle olsa gerek.
Yunus Emre ne güzel demiş;
“Yine sordum çiçeğe, boynun neden eğridir?
Çiçek eydür ey derviş kalbim HAK’ka doğrudur!🖌