“Benim korkularım hayallerimden daha büyük, düştüğüm yerde yaşamasını öğrendim çünkü. Bir başıma ayakta durdum bu zamana kadar. Özümle gözümü silerken, ellerimle bacaklarımı destekleyip nefes almak için ciğerlerime yalvardım. Karanlığa alışmışım bi kere güneş doğsada gözümü açamam ben. iyiyim dedikten hemen sonra çok kaldırdım başımı göğe. Bu acımak kendine, acındırmak değil başkalarına. Çünkü herkesin hikayesinin yazıldığı mürekkep de kalem de bambaşka. Bayılıyorsunuz söndürdüğünüz ışığın karanlığından şikayet etmeye. Göstere göstere yaşamadığım herşeyi iğrene iğrene yazmayı öğretti bana hayat. Büyüyemeden kocaman olmayı, yenilip yutulmayacak şeylere eyvallah çekmeyi, çektirmeyi… Onca acıya rağmen ayakta kalabilmiş insanlar için dert değildi kaybetmek. Eğer ki bir gün kaybettiğiniz dünyada size kendinizi aratırlarsa göğüs kafesinizi gösterin onlara, burnunuza kadar boka batmışken nasıl dik yürüdüğünüze şahit olsunlar. Yazdıklarım anlaşılmaz olabilir, bazen göz doldurabilir, gecenin bi yarısı sigaraya son nefes gibi asılana cehennemin kapılarını aralayabilir, bakmak değil nasılsa mesele, görebilmek teferruat… Bizi önce göklere çıkarıp, sonra yukarılardan diplere indirilenlere bir iyilik borcumuz olsun, günün birinde yeryüzünde hesaplaşacağız.”