Sana her zaman söylüyorum senin yüzünde gülmek var
Bakınca bir yaşama ordusu çıkıyor aydınlığa
Bir çiçek geliyorsun yer altı çevresinden
Bir kartal gidiyorsun çıplağın ayaklarla
Şimdi bir pembeyi kovuşturuyor
Omzundan yukarıya üç polis
Deli ediyor onları saçlarında
Bir karanfil çok
Bir karanfil azala azala.
En saklı yerlerinden en güzelliğin çıkıyor
Ansızın doğan hayvanlar gibi güzel
Bakınca bir şiir canlıyorum dünyaya
Yapılan bir şeydir şiir, yuvarlak, kırmızı, geniş
En genişi en kırmızısı o ezilmişler katında
Şimdi bir gizliyi kovuşturuyor
Gözlerinden içeriye üç polis
Deli ediyor onları mısralarımda
Bir karanfil az
Bir karanfil çoğala çoğala.
Kitap Yorumu//Kumdan Kale İmparatorluğu-Kayla Olson
.
Güce karşı çıkan ayaklanma ve oluşan yeni güç.. ezilmişlerin iktidarı ele geçirmesiyle oluşan yeni ezilmişler. Düzen hiç değişmiyor, gücü hele geçiren diğerlerini, kendinden olmayanı hep eziyor ve bu gerçekliği acımasızca yüzümüze vuruyor yazar.
.
Başından itibaren heyecanı, gizemi bir kere bile azalmayan, durulmayan, sizi kendine bağlayan özgün bir kurgusu olan distopya. Normalde okuduğumuz kitaplarda en başta sakin başlayıp ilerleyen süreçte hareketlenen durum akışı bu kitapta yok. Özellikle genel distopyalardaki gibi bir durumun içinde gelişip sonu kaçmakla bağlamak yerine olay kaçıştan başlıyor. Distopik ortamdan kurtulduğunuzda daha da kaosa sürüklenseniz ne yapardınız. Ben böyle bir kitap daha önce okumadım sayın seyirciler
Kesinlikle filmi yapılmalı ️ Görsel zevke ulaştıracağına eminim.
.
Savaştan önce Eden’ın güzel bir hayatı vardır. Sonra devrim olur ve her şey değişir. Kurt Sürüsü adında güçlü bir grup dünyayı ve kaynaklarını kontrol altına alır. Ailesini ve arkadaşlarını öldürür, onu tutsak eder. Ama Eden’ın Kurt Sürüsü’nün elinde can vermeye hiç niyeti yoktur. Sürünün elinden kaçıp yeryüzündeki son tarafsız bölge olan Sığınak Adası’nı bulmayı başarır. Ne var ki Eden’ı ve beraberindekileri burada da kötü bir sürpriz beklemektedir. Ölümcül tuzaklarla ve hiç beklemedikleri düşmanlarla dolu olan bu ada arkalarında bıraktıkları dünyadan çok daha tehlikeli bir yerdir. Adadaki ilk gecelerinde ortadan kaybolan arkadaşlarını ararken ölümün kol gezdiği bu yerde her biri kendi korkularıyla yüzleşmek zorunda kalacaktır.
Fabrika bacaları çatlayacak hırsından
Sefaletler, felaketler ve kötü niyet
Her gün götürüyor içimizden birini
Şu fabrika, şu vapur, lokomotif düdüğü
Şarkısını tekrarlıyor ezilmişler şehrinin.
''Savaş bu, çekecek içine; tüm huzurlu insanları. Aldırış etmemeyi, zorluk çıkarmayı kıracak; öfkesine yenik düşen insanları ezecek. Nefret demir parmaklıkları donatacak; tadı tuzu kaçmış bedenlere acımasız bir taarruz esecek. Silahlanacak tüm hakkı yenilmişler, ezilmişler, sindirilmişler; çıkacak bu yangında, yanacak yer beğenecek herkes. Seni, beni yiyip bitiren toprak; acelesini gösteremeyecek bu günlerde, ezileceğiz karanlık bulvarlarda. Çıldıracağız acı tüten sokaklarda, yalpalayarak düşeceğiz elimiz, kolumuz kopmuşken yere sabitlenmiş bombalara; parçalanacağız, kan doğuracak topraklar, ağıt yakmaya fırsat bulamayacak anneler. Dağılıp gideceğiz, savrulup gideceğiz, ardımızdan ağlayacak bir çift göz bile kalmayacak. Biz kimiz, bizler savaşları seven, ayrılıkları seven, insanlığı unutan; iki yüzlüleriz. Nasıl düşünürüz iyi ölümleri!''
Z.a
"Hırs, yalan, kandırmaca, hırsızlık, utanmazlık, kalpsizlik, kendini beğenmişlik, sarhoşluk, aile içi kavgalar, çocuk dövme, kadınlara kaba davranma. Ve bütün bunlar sanki normalmiş gibi geliyor. Onlar doğuştan öfkeli değiller, sürekli ihtiyaç duydukları için öfkelenmişler. İnsanların ruhu öfkeli; kendileri asla alçak, ahlaksız değiller, sadece ezilmişler.
Mahrum edilmekten, ağır çalışmaktan, kendilerine karşı duyulan nefretten dolayı 'b-ı-k-m-ı-ş-l-a-r.' Kalpleri nefretle dolmuş ve güçleri kime yeterse onlardan sinirlerini çıkarmak istiyorlar."