"Ayna ayna, söyle bana, en güzel kim; eh bu ben değilim, ben olamam, bunu nerden mi biliyorum, biliyorum çünkü benimle konuşulduğunda hep bir başkasından söz edilir."
Hayat Schrader'i döller, o Travis'i doğurur. Travis, Scorsese'yi büyüler. Scorsese onu alır, Robert de Niro'yla işbirliği yapıp büyütür, hayata sunar. Taxi Driver'ı incelemek, bu dört kişiyi anlamaya çalışmak demektir öncelikle. Sor kendine: Travis neden bu kadar öfkeli? Saçlarını punk tarzı kestirmesinin anlamı ne? Küçük
Yüreğinde taşır en büyük aşkı
Tek yurdundan başkasına yar demez
Cenk günü kahpede bulunur kuşku
Türk ölse de vatanından yer vermez
Kaltak olan çeker elin derdini
Erkek olan çiğnetir mi yurdunu
Gelen geçen kimdir fahişe sormaz
Türk’e Türk’ten başkasından dost olmaz
Yosma sormaz para veren kim diye
Mert hiç aciz dedirir mi kendine
Evi namus bilmeyen pezevenktir
Erden yurt almanın tek yolu cenktir
Yarini yabanla metres paylaşır
Yiğitler toprağı için savaşır
Satanın adını kavat koyarız
Yurt için dünyayı kana boyarız
Yurda başka ana diyen millet yok
Yazık anasını”pazarlayan” çok
Ermeni,Rum,Moskof, Yahudi neymiş
Anaları hepsiyle de evlenmiş
Soyları yok adları kol geziyor
Hepsi de savaşmadan öl istiyor
Savaşsan da sana ölmek güç değil
Çünkü soyun belli,Türk’sün p.ç değil!
İslamiyet ile Hıristiyanlık arasındaki önemli bir fark şudur: Araplar kendilerine boyun eğdirdikleri halkların ya da ulusların incelenmesinde ve bunlara ilişkin bilgilerde kendilerine yararlı olabilecek yapıtları özenle toplarlardı. Oysa Hıristiyanlar kendi öğretilerini yayarlarken, benzeri kültür yapıtlarını ve anıtlarını, iblisin işi ve dinsizliğin belirtisi sayıp, iyi bir Hıristiyan'ın bunları hemen yok etmesi gerektiğine inanarak yok etmekten geri kalmamışlardır. Muhammed, bilgi ile ilintili bir hadisinde şöyle der: "Kim ilim araştırmak için evinden ayrılırsa, o, eve dönene kadar Allah'ın yolunda yürümektedir. " Yine başka bir hadisinde: "'Kim ilim araştırmak için yola çıkarsa, Allah ona cennetin yolunu kolaylaştırır." Ali de bu konuda şöyle der: "Bir adamın en büyük cevheri, onun bilgisidir. Hayatını bilgiye adayan kimse ölümsüzdür. Başka türlü söylersek, o kimse yapıtlarıyla ölümsüzleşir. " Birçok kimsenin, Avrupa'daki düşünce özgürlüğü hareketinin başlangıcını kendisine bağladıkları büyük reformcu Luther, Araplardan tam dokuz yüzyıl sonra, "Lanetli fahişe akla" akla karşı vaaz vermiş, (akla dayalı) bütün yazılara sansür konmasını, dinsel konularda kendisinden farklı düşünenlerin izlenmesini istemiştir.
Yarın sabah burada olmayacağım. Kimsenin bilmediği bir yerde olacağım. İster kral olsun, ister prens, isterse hükümdar olsun dünyada kimsenin bilmediği yere, o bilinmeyen hedefe yapacağım yolculuk bana gurur veriyor. Bütün yaşamın boyunca bana gurur verecek, beni krallardan, prenslerden, hükümdarlardan bile üstün kılacak bir şey aradım. Ne zaman
ABD’nin elinde Kızılderililerin, zencilerin kanı yok mu? Fransızlar Cezayirlileri katletmediler mi? Almanların, İspanyolların, Rusların Yahudilere yaptığını, dünyada kim kime yaptı? Sonuç olarak bütün ülkelerin, bütün halkların eli kanlı.
1 Var iken nûr-ı dîdem tarz-ı tarâvet sende
Tab'-ı âşüfteye taklîd-i ri'âyet sende
2 Sana maḥbûb-ı zamân dir iken üftâdelerin
Ne revâdır kim ola zenne kıyâfet sende
3 Seni zen dostı çeker halvete şâyed hazer it
Var iken cilve-i nisvâna 'alâmet sende
4 O revişler kırılışlar o tebessüm nâzlar
Ne ola fahişe etvâr-ı u hâlet sende
5 Ne kırarsın suhan âgâza gelince gerdân
Duhtere şâmil olan hâsa halâvet sende
6 Biz edâ eyledik elzem yine hidmetleri hep
Şimdi ey sâhib-'atâ kaldı 'inâyet sende
7 Var ise her ne kadar ehl-i dilin menfûrı Ta'ne-i 'âlem olan bid'at-i 'âdet sende
8 Sen mücâvir iken ol kubbe-i sîm altında
Eksik olmaz güzelim ehl-i ziyâret sende
9 Rûhîyâ bir kız edâlı şûha itmek nazarı
Şart-ı 'aşkda yog imiş eyle ferâgat sende
l] Bir kez daha Çînvâd köprüsüne geldim. [2] Orada kötülerin ruhlarını gördüm. Ölümlerinden sonraki ilk üç gecede48 onların ruhlarına öylesine talihsizlikler, acı olaylar ve kötü şeyler gösteril mişti ki, dünyada asla o kadar kötülük görmemiş ve o derece sıkın
tı çekmemişlerdi. [3] Kutsal Surûş ve tanrı Âzer’e sordum: “Bu ruh hangi insanın
Bütün bu insanlar, ahlak adına başkalarını itham etme kuvvetini, bizzat kendilerini bilmeyişlerinden alıyorlar. Hz. İsa'nın Mart ismindeki fahişe kadını taşlayan halka çevrilip, "içinizde kim temizse ilk taşı o atsın" deyişindeki hikmeti anlarlardı.
"Günahı varsa mı? Fahişe dedik, duymadın galiba. Hayatı günah dolu bu kadının."
"Belki öyle... ama öte dünyada mükafatı kimin daha çok hak ettiğini biz nereden bilebiliriz? Kendini Allah'ın tek sevgili kulu sanan yobaz ehli mi layık cennete gitmeye, yoksa şu talihsiz kadıncağız mı, kim bilir?"
Yaşam konusunda bir fikrin vardı; içinde bir inanç, bir beklenti yaşıyordu; eylemlere acılara ve özverilere hazırdın. Ama yavaş yavaş anladın ki dünya hiç de senden eylemlerde ve özverilerde bulunmanı istemiyor; yaşam, kahraman rollerine ve benzeri şeylere yer veren bir kahramanlık destanı değil, insanların yiyip içmeler, kahve yudumlamalar, örgü örmeler, iskambil oynamalar ve radyo dinlemelerle yetinip hallerine şükrettikleri rahat bir orta sınıf evidir. Kim bunun başka türlüsünü ister, kim gönlünde yiğitliği ve güzelliği barındırır, büyük yazarları ya da ermişleri baştacı ederse, o bir aptaldır. Donkişot’tur. Güzel, ben de aynı durumu yaşadım dostum! Seçkin yeteneklerle donatılmış bir kızdım, yüce bir örneği kendime rehber edinerek yaşamak, kendi kendime yüce istekler yöneltmek, onurlu görevleri yerine getirmek için yaratılmıştım. Büyük bir yazgıyı omuzlayabilir, bir kralın eşi, bir devrimcinin sevgilisi, bir dahinin kız kardeşi, bir ideal uğrunda ölümü göze alan bir kişinin annesi olabilirdim. Ama yaşam az buçuk beğeni sahibi kibar bir fahişe olmama izin verdi sadece.
"Sahib Isfahanî'nin hanında çok güzel bir fahişe kadın ve yanında da çalışan birçok kız vardı. Bir gün Mevlana bu hanın önünden geçiyordu. Bu kadın handan çıkıp koştu, baş koyup Mevlâna'nın ayaklarına kapandı. Son derece yalvarıp yakardı ve saygılarını sundu. "Rabia! Rabia! Rabia!" diye üç kez bağırdı. Mevlâna ve kızlara da haber gitti. Hepsi birden dışarı fırlayıp Mevlâna'nın ayağına kapandılar. "Ne de büyük pehlivanlar! Ne de büyük pehlivanlar! Eğer siz bu yükleri, sıkıntıları çekmemiş olsaydınız, bu kadar nefs-i levvame ve emâreyi kim yenerdi? Iffetli ve namuslu kadınların iffet ve namusları nasıl anlaşırdı diye buyurdu Mevlânâ.
Mevlana'nın bu sözlerini işiten devrin büyüklerinden biri Mevlana gibi büyük bir insanın, bir genelevin fahişeleriyle böyle ilgilenmesi ve onlara böyle iltifatlarda bulunması anlamsızdır" dedi
Bunu duyan Mevlâna şöyle buyurdu: "Bu kadın olduğu gibi hareket ediyor ve olduğu gibi, ikiyüzlülük göstermeden görünüyor. Eğer sen de erkeksen, onun gibi ol. İçin dışın bir olması için ikiyüzlülüğü ve iki renkliliği bırak. Eğer için dışın bir olmazsa işin batıldır, boştur."