Neccârzâde Rızâ Efendi
Lebin vasfında sultânım Dehân âşık, zebân âşık Sana ey mihr-i tâbânım Zemin âşık, zaman âşık Vücud-ı âleme bâis vücudun olduğu zahir Min-el evvel il'el-âhir Sana kevnü mekan âşık Eğer mahfi eğer peyda vü ger âkil eğer şeydâ Senin şevkin ile cânâ nihân âşık âyân âşık Gören âşık cemâl'i bâ kemâlin görmeyen âşık O gül ruhsâra Billah Hüdâvend-i cihân âşık Eyâ sultân-ı mahbûbân buyur erbâb-ı aşk içre Desinler İbn-i Neccâr'a budur ibn-i fülân âşık... Sultânım (İslamı ve hidayet yolunu bize getiren) dudağının özelliklerini (anlatabilmek istiyorum ama şaşkınım çünkü) ağzım da dilimde ona âşık (olmuş. Sözden kesilmiş, dilim tutulmuş) Ey parlak güneşim Yoksa sana zemin de âşık zamanda âşık.. Şu dünyanın yaratılmasına senin varlığının sebep olduğu (Allah'ın bütün kâinâtı yalnızca senin şânına, senin şerefine yarattığı) o kadar belli ki; tâ evvelden en sona kadar her ne varsa şimdi sana âşık.. Ey sevgili sana duyulan özlem sebebiyle eğer gizliden, eğer açıktan; ister akıllı, ister çılgın; görünür görünmez her ne var ise âşık.. Ey sevgili yemin olsun ki; senin kemâle eren yüzünü gören âşık görmeyen de; hatta şu kâinatın yaratıcısı dahi senin o gül yüzüne âşık.. Ey sevgililer sultanı sen bir kerecik emrediverde âşıklar arasında Neccârzâde için ''falan oğlu filan âşık işte budur'' desinler.. ( ve beni de senin âşıkların arasından saysınlar )...