Grim birikintinin içine dalmış olan Nightshade'i boynundan tutup havaya kaldımış hâlde duruyordu. Portal, Grim'in
odasına açılmıştı.
Bir çatırtı oldu ve Grim adamı bıraktı. Adam
cansız hâlde ayaklarının dibine yığıldı.
Canavar gibi görünüyordu.
Isla'nın önündeki adamın pantolonunun önü koyulaştı ve bacağından aşağı damlamaya başladı.
Grim'in başında tacı ve üzerinde zırhı vardı. Canlanmış bir iblise benziyordu ve metal kaplı omuzlarından metal çiviler çıkıyordu. Gölgeler bedeninden sızıyor ve odayı dolduruyordu.
Nightshadelerden birkaçı hemen diz çöktü. Diğerleri kaçmaya çalıştı. Bir anda hepsi havalandı, ayakları havayı döverken elleriyle boğazlarını tırmalıyorlardı...
Adam eğilip elini sertçe bir eliyle tuttu. Isla'nın tüm bedeni titriyordu. Ölecekti. Tam bir aptaldı. Kalbini oyup çıkarmaya çalışan Wildlinglerin dersi ona yetmemiş miydi? Bu işi kendi başına yapabileceğine neden inanmıştı ki?
Çünkü her şeyi kendimizle, kendimizi de herkesle karşılaştıracak şekilde yaratılmışız bir kere, bundan dolayı mutluluk ve hüznümüz bağlı olduğumuz şeylerden etkileniyor kuşkusuz, bu durumda en tehlikeli şey de yalnızlık. Doğası gereği kendini aşmaya zorlanan, edebiyatın fantastik imgeleriyle beslenen hayal gücümüz, kendimizin en aşağıda bulunduğu bir dizi varlığı sıraya sokuyor, dışımızdaki her şey daha güzel, bizden başka herkes daha mükemmelmiş gibi görünüyor. Ve bu çok doğal bir akış içinde gerçekleşiyor. Bazı şeylerin bizde eksik olduğunu çok sık duyumsıyoruz, eksikliğini duyduğumuz şey de çoğunlukla bir başkasında varmış gibi geliyor bize, sahip olduklarımızın yanı sıra yüceltilen bir parça gönül huzurunu bile ona layık görüyoruz. Böylece şanslı kişinin, yani bizim hayal ürünümüz olan kişinin hiçbir eksikliği kalmıyor.