TUĞRA (BEHEMEHÂL AŞK)/TARİHİ ROMAN
Behemehâl; Farsça-Arapça zarf, her hâlde, ne olursa olsun, ne yapıp yapıp, mutlaka.
Şebnem Pişkin’in romanı, Tuğra; 2.Abdülhamit dönemini, bazı tarihi olaylara yer vererek, tasavvufi bilgilerle süslenerek, içerisinde ilginç bir aşk hikâyesinin de olduğu, tarihi bir roman.
Roman antikacı Turan beyin dükkânın da
Aklımdan, Babilerin meşhur kadını Kurretül'ayn'ın idam edilmeden önce Farsça söylediği cümle geçiyordu:
-- Ayaklarımı yerden kaldırın ki yüksekten dünyayı daha iyi göreyim.
Olay örgüsü Şah ile sultan arasında oldukça etkili. Tarihi birşeyler arıyorsanız başka kitaplara yönelebilirsiniz çünkü kurgu kısmı ağırlıkta. Dili yer yer eski ve yer yer farsça kelimelerle dolu. Ama genel olarak 1500'lü yılları anlatmasına karşın oldukça anlaşılır...
İyi veya kötü diyemem çünkü bu kitapda ne aradığınıza göre değişir..
Şah ve Sultanİskender Pala · Kapı Yayınları · 202332,4bin okunma
KURAN'I KERİM Türkçe meal ve tefsirini tekrardan okuyorum,eski basım,arapça,farsça kelimeler çok ,o yüzden beni biraz oyalıyor,Fakat bir daha ki sefere son basım,sadeleştirilmiş ve Türkçe'ye çevrilmiş olanını tercih edeceğim.
Ömer Hayyam kim ki diye soranlara kim değil ki diye cevap vermek istiyorum.Bir zamanlar yaşamış DAHİ..Bir çırpıda okuyacağınız değilde .Sindirerek düşündürerek okutan bir kitap..Ayrıca bu basımında Hayyamın üzerine yapışan ve ona ait olmayan tüm rubailer arındırılmış.Temiz ve güzel bir çalışma.Üstelik Farsça kelimeler asıllarından ayrılmayarak kullanılmış..Okurken günümüz şiirlerinin ne kadar düz,sade ve derinliksiz olduğunu göreceksiniz..Tavsiye ederim..
BİLİYOR MUSUNUZ?
“1923TE TÜRKİYE’DE;
Nüfus 13 milyon civarıydı, 11 milyon kişi köyde yaşıyordu.
40 bin köy vardı, 38 bininde okul yoktu.
Traktör sıfırdı, karas...aban’dı.
5 bin köyde sığır vebası vardı.
Hayvanlar kırılıyor, insanlar kırılıyordu.
İki milyon kişi sıtma, bir milyon kişi frengiydi, verem, tifüs, tifo salgını vardı, üç milyon
Hayatımın 6 yılını dolduran, sayesinde farsça öğrendiğim, tanrıya insana bambaşka bir açıdan bakmamı sağlayan muhteşem bir eser. Bittiğinde kocaman bir boşluk hissettim ve hemen yeniden başlamalıyım dedim. Cümlelerin gerçek manalarını anlayabilmek için pişmek gerekiyor. Anlayıp da anlatamayanların yerine anlatmış tanrıyı.
MesneviMevlana Celaleddin-i Rumi · Panama Yayıncılık · 20133,477 okunma
Nurdan Gürbilek'in okuduğum ilk kitabı. Çeşitli yazılarının, incelemelerinin toplandığı kitap. Açıkçası kitabın dili biraz ağır geldi bana. Bu içinde Arapça, Farsça, İngilizce... vs kelimeler var, demek değil. Tamamen yazarın cümleleri uzatmasından, dolaymasından kaynaklı bir zorluk. Herkese zor gelmeyebilir elbette ama bana öyle geldi.
Kitabın içerisindeki yazılarda toplumumuzdaki imgelerin değişiminden, taklit karakterlerden, ölümün algılanışından, öksüz ve yetim, temiz yüzlü çocuk algısından dehşet saçan tinerci çocuklara geçişin serüveninden bahsediliyor. Batılı olmak ve kendimiz olmak arasında sıkışmışlığımızdan dem vuruyor. Birçok eserden bilgiler mevcut. Kitabı iyice anlamak için kitapta geçen yazarların eserlerinin de okunması gerekiyor. Benim ilgimi çeken konu Orhan Gencebay ile İbrahim Tatlıses arasındaki kıyastı. "İstemem namertten bir yudum çare."den "Ben de isterem."e geçiş, bize neyin empoze edilmeye çalışıldığının apaçık göstergesi aslında.
Kitap okunabilir. Dediğim gibi dili biraz karışık geldi lakin sakin kafayla okunduğu takdirde verim alınacaktır.
Kötü Çocuk TürkNurdan Gürbilek · Metis Yayıncılık · 2003232 okunma
Yerden buruşturulmuş bir kağıt parçasını aldı ve Cafarak'a uzattı. Soytarı eliyle düzeltip ışığa tuttuğu kağıdın üzerinde, müneccimin elinden çıkmış dört satırlık Farsça bir rubai yazılı olduğunu gördü.
"Bir ömür kervanı bir tuhaf gelir gider
Kazancın, yaşamasını bildiğin günler;
Saki, bırak şu yarını düşünenleri
Geçti gidiyor gece, geçmeden şarap ver."
"Yazık" diye iç geçirdi Cafarak, sonra birden buruşuk suratı aydınlandı. "Ama yaz... daha çok şiir yaz. Senin gözyaşlarının hediyesi bu!"
Simurg bir masal kuşudur.
Uzun boynunda beyaz bir halka bulunan, safran tüylü, güzel sesli, insana benzeyen kocaman bir kuş...
Kuşların sultanıdır.
Kaf Dağı'nın ardında yaşar.
Efsaneye göre, kuşlar, sultanlarını bulmak üzere toplanıp yola çıkarlar bir gün...
Yol uzun, yolculuk zorludur.
''Aşk Denizi''nden geçerler önce...
''Ayrılık Vadisi''nden uçarlar...
''Hırs Ovası''nı aşıp ''Kıskançlık Gölü''ne saparlar...
Kuşların kimisi Aşk Denizi'ne dalar, kimi Ayrılık Vadisi'nde kopar sürüden...
Kimi hırslanıp düşer ovaya, kimi kıskanıp batar göle...
Yolculuk bittiğinde, Kaf Dağı'nın ardına sadece 30kuş varabilmiştir.
Sultanları Simurg'u bulamazlar orada...
Sonunda sırrı sözcükler çözer:
Farsça ''si'', ''30'' demektir.
...murg'' ise ''kuş''...
''30 kuş'', anlar ki aradıkları sultan kendileridir.
Ve gerçek yolculuk, kendine yapılan seyahattir.
Josaphat Barbaro'nun kendi dilinde yazdığı bu eser, Tufan Gündüz Hocamız tarafından Farsça'dan dilimize kazandırılmış bir eser. Bu kitap, XVI. yüzyılda Osmanlı'nın batılılarca nasıl "görüldüğü" noktasının aydınlatılmasında yardımcı oluyor.
Çok zekice, söyleyecek söz bulamıyorum. Her kitabında mevcut olan mizah bu kitabında fazlasıyla var ki yazar bütün birikimini sunuyor ortaya. Bilgi birikimi, araştırmacılığı ile yazar sizi çok rahat etkiliyor. Seller sular gibi akan paragraflar sıkılmadan okumanıza olanak sağlıyor, fazlasıyla keyif alıyorsunuz. Gerçekten kahkaha atacağınız anlarda çıkacak, elbette güldürmece kitabı değildir ama hani derler ya güldürürken düşündürüyorum öyle bir şey işte. Argo kelime, arapça ve farsça kelime bol bol kullanılmış bu bazı okuyucular için sıkıntı çıkartabilir. Az çok satrançla uğraşmış biri olarak, satranç müsabakasının geçtiği bölümlere bayıldım, o bölüme bir ayrı güldüm. İhsan Oktay Anar'ı okumayanlar varsa bence yazarın bir kitabını muhakkak okumalısınız. Bir kitabını okuduğunuz taktirde diğerlerini de kesinlikle okuyacaksınız.