Ülkemiz cemaatleşme konusunda uzun yıllardır hiç olmadığı ölçülerde bir artış meydana getiriyor. Her geçen gün şovenizm, militarizm ve dincilikle birlikte faşist ideoloji basamakları üçer beşer tırmanıp toplumu, üniversiteleri, kamuyu ve işyerlerini zehirliyor. Zehir saçan tüm bu gerici ideolojilerin beslendikleri noktalara baktığımızda ortaklık gösteriyor. Reddettikleri aidiyetler, kabul ettikleri değerler farklı olsa da: tümünün motivasyonu toplumun büyük çoğunluğunu kendi kabul değerlerine uygun düşmezse düşman edinme noktasından doğuyor. Hepsinin kendisine uygun düzenlenmiş motifleri, imgesel odakları, hayal dünyaları, destansal alıntıları ve hepsinin arkasına sığınacakları tarihsel kılıfları mevcut. Tümü kendi atasını, kendi peygamberini ve ırkını diğerlerinden üstün görerek kişisel mastürbasyonunu gerçekleştirme yüzsüzlüğünü kendisine öncü edinerek bu dünyada eşit olmayı efsaneleşmiş, mitleşmiş tarihi yaratımlarıyla redediyor. Bu çağın insanının yanından geçemeyecek erdemleri kendisine ideal ediniyor. Sonuç olarak düşlerindeki ülke faşist bir diktoryadan öteye gidemeyerek halkın içerisinde artan ayrışmayı, ilerici gücü boğuyor. Bu da tabi ki de en çok egemen sınıf saflarını kuvvetlendiriyor: halkı bölüp yönetmek, parçalara ayırarak birbirine kırdırmak: cemaat ve tarikatlaşan bir toplumun gerçek problemlerinden uzakta yaşamaya, yöntemi küçük bir azınlığın eline vererek bu azınlığın ise beynini uyuşturması imkanını sağlıyor.