Sultan'in müzik ve marangozluga çok onem verdiğini biliyordu ama nedense muazzam tarihi eserler hiç ilgisini çekmiyordu.
Koskoca antik Bergama'yı ve diğer kalıntıları
Almanlara hediye etmekten çekinmemişti.
Kazı izni isteyen yabancılara, altın, mücevher çıkarsa benim ama taşları götürün dediği için Avrupa ülkelerine vagon vagon tarihi eser
gitmişti.
Antik kentler, Zeus tapınakları, altarlar, Pergamon,
Truva, Afrodisias, heykeller adeta yağmalanmışti.
Kerkük neftlerinin giderek artan ve artacak olan öneminin
farkındaydı. Bu yüzden, neft bölgelerinin kendi devletinin
mülkü olması ile yetinmeyerek oraları şahsi malı haline getirmişti. Ne var ki Roma, Iyonya, Karya, Frigya ve daha nice
ust üste yiğılmış medeniyetin başyapıtlarını zenginlik olarak
görmüyordu. Atası Fatih Mehmed Han, Homeros okuyarak
etkilendigi Truva'ya Hektor ve Asil'in mezarlarını bulmaya
gitmişti ama torunlarının pek azında bu tarih bilinci vardı .
Sultan Hamid de onlardan biriydi işte.
"Türklerin önde gelen birçok önderi ve aydını asker saflarından çıkmıştır. Bu, bir Rönesans entelektüeli olan Fatih Sultan Mehmet Han'dan beri böyledir. Atatürk de bir entelektüeldir; en başta aldığı kurmay eğitimi buna göredir."
Çanakkale Boğazı zorlanırken tası tarağı toplayıp Anadolu'ya kaçmak isteyen İttihat ve Terakki elebaşları, ona vaziyeti ve nereye gitmek istediğini sordukları zaman şöyle demişti (Abdülhamid Han):
"Benim ceddim Fatih Sultan Mehmet, İstanbulu kuşatırken, Bizans İmparatoru kaçmayı düşünmemişti. Yeni Padişahınız istediğini yapmakta serbesttir. Fakat ben, otuz küsûr sene tahtta kalmış ve Türk İmparatorluğunu korumuş bir hânedan âzası sıfatiyle, yerimden kımıldayamam! Mukadderse, Bizans İmparatorunun kucak açtığı âkıbeti ben de burada karşılarım, burada ölürüm!"