Bu kasvetli ve bilinmeyen oda şimdi beni büyütüyordu; amacım oradaydı, karanlıkta. Davranışımın tuhaflığını düşününce, ona bir neden bulabiliyorum: ben de bir kapı açmıştım ve beklenilmediğim bir yere açıklanamaz bir şekilde giriyordum.
“Dostluğun ne olduğunu biliyor musunuz?” diye sordu.
“Evet,” dedi çingene; “erkek kardeşle kız kardeş olmak demektir, birbirine dokunan ama kaynaşmayan iki ruh, elin iki parmağı gibi...”
Kalabalığın kafamın içinde dur durak bilmeden dolanan uğultusu, orkestranın tangırtısı ve şehrin iniltisi sandığım amansız gürültü, ondan uzak olmanın huzursuzluğuymuş yalnızca.