Aslında her şey, gerçekte o kadar zengin olmadıkları halde zenginlere benzemek isteyen, bu yüzden de ancak birbirlerine benzeyebilen insanlarınki gibiydi
...ölümün tüm sırlarımızın, entrikalarımızın, ertelemelerimizin önündeki perdeyi kaldırdığının simgesi gibi görünen yalnızlığını gözler önüne seriyordu.
Yedi kez aşağıladım ruhumu:
Birincisi, yükseklere ulaşmak için, onun itaat ettiğini gördüğümde
İkincisi, sakatlar karşısında topallıyormuş gibi yaptığını fark ettiğimde.
Üçüncüsü, kolaylık ve güçlük arasında seçim yapıp kolaylığı seçtiğinde.
Dördüncüsü, bir hata yapıp başkalarının da hata yaptığı düşüncesiyle avunduğunda.
Beşincisi, sabrını kendi gücüne mal ederek zayıflıktan dolayı hiçbir şey yapmadığında.
Altıncısı, kendi maskelerinden birinin söz konusu olduğunu anlamadan bir yüzün çirkinliğini hor gördüğünde.
Ve nihayet yedincisi, bir ilahi okuyup bundan bir erdem sahibi olduğunu sandığında.
Dünyayı bize küçük gösteren bizim küçüklüğümüzdür, oğul. Hırsımız, sabırsızlığımız, bencilliğimizdir. Önce bunların yüzünden küçülüyor, sonra da Dünyâ 'yı çok büyük görüyoruz.
Gereğinden fazla kelime kullanıyoruz yani, Gereği kadar duyguya sahip olmadığımızı söylüyorum. Belki de yeteri kadar duyguya sahibiz ama onları ifade edecek kelimeleri kullanmıyoruz. Sonuçta da duygularımızı yitiriyoruz.
Ölecek olmamız fikri bize pahalıya patlıyor, ölenler için daima bir özür arıyoruz, sanki sıra bize geldiğinde bizi bağışlamalarını önceden ister gibiyiz.