Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ahmet Ünal

"Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen onları öldürdü. Sonra da -asıl esrar burada işte- seni de öldürmeye kalktı. Temiz iş yapmak istiyordu herhalde ya da adam öldürmek hoşuna gidiyordu. Ama beceremedi. Alnındaki o izi hiç merak ettin mi? Sıradan bir kesik değil o. Güçlü bir kötülük dokundu muydu olur - ana babanın, evinizin bile icabına baktı - ama sana dokunamadı, bu yüzden ünlüsün, Harry. Birini öldürmeyi aklına koysun, o kimse sağ kalamazdı, bir tek sen yaşadın, zamanın en iyi cadılarını, büyücülerini öldürdü - McKinnon'ları, Bone'ları, Prewett'leri - sen ise bir bebektin daha, sağ kaldın."
Sayfa 55
Reklam
Kelamın, Mutezili bir tabana sahip oluşu, Mutezilenin geniş ölçüde felsefeden istifade edişi, Gazali'den sonra Sünni kelamının aynı mecraya tekrar girişi bu ilmi bir hayli rasyonel hale getirmiş, böylece Selefiye ve Sufiyeden uzaklaşma neticesini doğurmuştur. Hem nakilcilerin, hem de sufilerin, İslam adına kelam ilmini şiddetle tenkit etmelerinin sebebi, bu ilmin nakli ve ilhamı ikinci plana iterek dini hakikatların tetkik ve tesbitinde akla birinci derecede önem ve değer vermesidir. Peşinen belirtmek gerekir ki, kelamın anladığı akıl, hissin ve madde aleminin ötesinde kalan hususları inceleyen tamamiyle nazari ve metafizik olan akıldır. Tabii ve tecrübi akıl konusunda Selefiye ve Sufiye ile Kelamiye arasında esasen ihtilaf yoktur.
Sayfa 77
Selefiyenin kelam hakkındaki hükmü şudur: Akıl ve cidalle din olmaz. Cedel ve münakaşa ile kurulan bir inanç ve düşünce sistemi diğer bir cedel ve münakaşa ile yıkılmaya mahkumdur.
Sayfa 63

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Postmodern küreselleşmeyi edebiyattaki çoğulculuk; bireysel, toplumsal ve kültürel eşitlenmeleri edebiyattaki çoklu bakış açısı, olgulardan görüntülere geçiş ve aşırı/alternatif gerçekçiliği edebiyattaki üstkurmaca; akılcı ve aydınlatmacı felsefenin tekli gerçeklik anlayışının yerine her an ve her yerde var sayılması mümkün olan gerçekliklere dönüşü, metinlerarasılık olarak değerlendirirsek postmodern edebiyatı kabaca tanımlamış oluruz.
Sayfa 20
Bir aydınlanma dalgası olarak on yedinci yüzyıldan başlayıp sonraki iki yüzyıl boyunca bütün hayatı anlatan bir kültüre dönüşen modernite, on dokuzuncu yüzyılın sonuyla yirminci yüzyılın başında edebiyatta en parlak örnekleriyle taçlanmış, bizde de Cumhuriyet dönemiyle başlayıp 1950'lerde kimliğini bulmuştur. Bu sürecin sonunda bugün kendi modernitesini tamamlayamamış kültür ve edebiyat hayatımız Batı'dan gelen güçlü bir dalganın tamamıyla sular altında bırakacağı düşünülemez. Pek çok ada hala kendi modernizmini yaşama ya da bireysel kimliğini özenle koruma kavgası verirken, postmodernizmin bütün hücrelere işlemesi kolay değildir.
Sayfa 126Kitabı okudu
Reklam
Günümüzün postmodern yeniden yapılanma sürecinin birörnekliği ve ortaklaşacılığı, türlerin bir başınalığı yerine geçişliliğini, ayrıksı olanın yerine ortak olanı, akımlar ve yöntemler yerine toplumsal yarara karşılık vermekle yetinmeyi yapısal bir zemin olarak gitgide bütün hayatımızın altına serme çabası, onun üstünde oturanların kimliğini, kişiliğini de belirlemeye başlıyor. Postmodernizmin Jameson gibi kuramcıları bu durumu onaylamakla yadsımak arasında kararsız kalmışlardı, ama aslında onlar için de bu durumu açıklayan tanım belliydi: demokratikleşme değil, plebleşme.
Sayfa 121Kitabı okudu
İnsanın iç dünyası ve orada büyüyen psikolojinin roman sanatının içeyleminin yaratıcılarından biri oluşuna Yeni Roman nasıl tahammül edememişse, postmodern edebiyat da o kadar kayıtsız kalmıştır. Dış dünya, insanın asıl öznesi olmadığı toplumsal hayat daha önemlidir ve orada özne olan toplumsal hayatsa, bireylere aynı hizada kalmak düşer. Postmodernizmin edebiyattaki bu karşılıkları üstüne yeterince düşünülmüyor. Düşünülüyorsa da, yazılıp tartışılmıyor. Postmodernizmi daha çok bir kurgu, yaratım biçimi olarak gören yazarlarımız, sonunda yaptıklarının düşünsel karşılıklarını ortaya koymak yerine, keşfettikleri yeni teknikleri kullanarak roman sanatımızın son döneminde farklılığını edebiyatımızın da, okurun da göz önünde tuttuğu ürünler verdi.
Sayfa 110Kitabı okudu
Eğer modernist şiir, birtakım müphemlik yaratan kavramlar yerine, dilin farklı kullanım biçimlerini belirlemek için geliştirilen dilbilim ve söz sanatları açısından analiz edilse, metni yorumlama amacına daha uygun sonuçlara ulaşılabilir. Elbette, modernist şiirin bu tür analizlere direneceği söylenebilir ama ısrarlı bir çalışmanın sonunda dilsel sapmalardaki ortak noktaları tespit etmek ve bunları adlandırmak mümkün olabilir. Böyle bir durumda imge gibi müphem bir kavramın güç kaybedecegi aşikardır.
Sayfa 211Kitabı okudu
1980'li yıllarda eski kuşak toplumcu şairler imgeyi Marksist estetik anlayışın bünyesine dahil etmeye çalışırken, genç kuşak da İkinci Yeniye sahip çıkarak kendi şiirlerini kurmak için imge adına kavga vermeye başlar. 1980'lerde 12 Eylül askeri darbesinin gölgesinde, bir yanıyla tipik denebilecek bir kuşak savaşı verilmeye başlanmıştır. Yeni kuşak, tipik biçimde kendilerinden önce etkin olan 1970'lerin "sosyalist şairler" kuşağına karşı mücadele etmeye hazırlanır. Ama yalnızca önceki kuşağa değil, İkinci Yeni'yi arkasına alarak Türkiye'deki sosyalist gerçekçi anlayışa karşı çıkmaktadır. Tıpkı 1965'ten sonra genç "devrimci şair"in Nazım Hikmet'i model alarak İkinci Yeni tarzı modernist şiire karşı çıkması gibi, 1980'den sonra estetik özerklik ile (sosyalist) gerçekçilik bir kez daha mücadeleye girişir. 1965'te süreç sosyalist gerçekçiler lehine işlese de, bu sefer rüzgar aksi yönde esmeye başlar.
Sayfa 179Kitabı okudu
İmge kavramının baht dönüşü yaşayacağının işaretleri, 1970'lerin sonunda ufukta belirmiştir. Ama asıl etki 1980'lerde görülecek, şiirin tanımı imge merkeze alınarak yapılacaktır. Bu da, ikinci Yeni'nin 1950'lerden sonra ikinci kez merkeze yürümesine de yol açacaktır. Nasıl ki İkinci Yeni, 1965'ten itibaren "toplumcu şiir" karşısında mevzi kaybettiyse, 1980'lerde de öncelikle bu şiir anlayışına karşı mevzi kazanacaktır. İkinci Yeni şiirinin yeniden merkeze yerleşmeye başladığı günlerde, "toplumcu şiir"in en başta "slogancı şiir" suçlamasını kabullenerek ve imge kavramını "toplumculuk"a dahil etmeye çalışarak bir tür özeleştiri sürecine girdiği fark edilir.
Sayfa 139Kitabı okudu
Reklam
1970'li yıllarda Marksist çevrelerde imge tartışması üzerine
İmge, "düşünce"nin karşıtı olduğu gibi; gerçekçiliğin karşısında romantikliğin, devrimciliğin karşısında gelenekçiliğin, materyalizmin karşısındaki idealizmin savunulması olarak görülür. Henüz bu haliyle Marksizmin bünyesine alınacak kadar cazip bir kavram değildir.
Sayfa 128Kitabı okudu
İkinci yeni tartışmalarında, Erdost'un modernist tarzı üç açıdan savunduğu söylenebilir. Bunlardan ilki, iş bölümündeki çeşitlenme nedeniyle şiirin kendi alanına çekilmesi; ikincisi, gerçeklik anlayışının değişmesi; üçüncü ve en çok tartışılan ise şiirde anlamın rastlantısal olduğudur.
Meral'in bütün bunları kavrayabilecek bir sezgi dehasına sahip olduğunu umdum. Beni onun büyük planları kavrayabileceğini zannettirecek tarzda iri ve aydınlık gözlerine bağlayan bu ümittir. Aldanmış olabilirim. Yahut bir ucu beş asır önceden, bir ucu bugünkü dünyadan, bir ucu memleketten, bir ucu -gittikçe daha küçüldüğü için telkin şansları artan- muhitinden yağan tesirler onun ruh köklerine işleyebilir ve bana davamı kaybettirebilir. Bütün bu telkin kıyameti önünde ben neyim? Hiç ve her şey. Tek adam ve kendi kendimin elçisi olarak, hiç. Fakat bir küfeci çocugunun kalbinde bile gizli hasreti yanan bambaşka bir dünyanın ve yepyeni bir çağın temsilcisi olarak, her şey.
Sayfa 129Kitabı okudu
Modernizm de, postmodernizm de, estetik düzlemde kesin sınırlar içermezler. Bunlar, 20. yüzyılın başında seçkinci/biçimci/elitist özelliklerle devinim kazanan o güne değin görülmemiş ölçüde köktenci bir estetik devrimin, yüzyılın ikinci yarısından sonra kalıplarını kırarak çoğulculaşması/popülistleşmesi sürecinde geçirdiği aşamalara verilen isimlerdir.
Sayfa 71
Modernist imgenin kendi dışında belirli/tanıdık bir anlama tercüme edilerek yaşadığımız koşullara uyum sağlaması, ehlileştirilmesi olanak dışıdır. Her anlamlandırma/yorumlama girişimi onun yalnızca bir bölümüne yönelir, hiçbir zaman tümünü kapsamına almaz. İçerdiği tüm anlam katmanlarıyla birlikte, kendi varoluşu, kendi ruhu olan özgül bir varlıktır o; giderek ardından sürüklediği örtük anlamların da üstüne çıkar, dış dünyayla olan tüm bağlarını koparır, tümüyle bağımsızlaşır, daha önce hiç benzeri görülmemiş bir oluşuma dönüşür, türünün ilk örneği olur. Yalnızca estetik düzlemde soluk alabilen bu oluşumlar, modernist romanın mitleridir; bu dünyanın koşulları dışında bir yaşam sürdürdükleri için, geleneksel mitos figürleriyle benzerlik gösterirler.
Sayfa 53
36 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.