Bildiğiniz gibi, biyolojik klonlamada hücrenin genetik yapısı, başka bir hücrenin genetik yapısıyla değiştirildikten sonra rahme yerleştirilip büyümesi sağlanıyor. Sosyal klonlamada da benzer bir teknik uygulanıyor. Burada, çocuğun beynindeki orijinal fikir üreten hücreler, aldığı sayısız zorunlu dersler ve telkinler sayesinde ("Evladım, güzel güzel para kazanmak varken, yılanla çıyanla ne uğraşacaksın?") dıştan gelen fikir hücreleriyle değiştiriliyor. Tabii, bu arada özel dershanelerin de bu önemli klonlamadaki katkılarını göz ardı etmeyelim. Aynı, biyolojik klonlamada olduğu gibi bu teknikte de yüzde yüz başarı elde edilmiyor. Örneğin, Orhan Pamuk ve Fazıl Say gibi insanların bütün çabalara rağmen klonlamaya direnip yine bildiklerini okumaları.
Sayfa 185Kitabı okudu
Artık , paylaşacak ne kaldı ki acıdan başka !
Reklam
Ve oratoryo... Nasıl başladı biliyor musunuz? Sahnenin en önün­deki bir metronomun vuruşlarıyla başladı. Tam 37 vuruş, 37 can, geldi yüreğimize yerleşti.
Ahmed Arif'in dediği gibi: "Her taraf puşt zulası".
Sayfa 129
Niçin gençliğin idolü bir kaşif, bir gezgin, bir bilim adamı veya bir gerçek sanatçı değil. Niçin Fazıl Say idollerimiz arasında değil? Niçin İdil Biret değil, Suna Kan değil, Osman Hamdi değil, Darwin değil, Einstein değil, Wegener değil, on yedi dil bilen ve Alplerin sihirbazı denen Emile Argand değil, Grimm Biraderler değil, Güney Amerika'nın kuzeyini keşfeden ve hemen her Amerika ülkesinde adına en az bir nehir, bir dağ veya bir üniversite, bir şehir olan, Pasifik Okyanusunu bir uçtan ötekine kateden koskoca bir akıntı sistemine adı verilen Humboldt değil, Livingstone değil, Amundsen değil, Nansen değil, Prjevalski değil, Shackleton değil, Hedin değil...Gençlerimiz arasında bir anket yapsak kaç tanesi bu isimleri tanıyabilir?
Müzik dediğimiz şey, insanın doğadaki sesleri organize etmiş halidir.
Reklam
Metin Altıok
Eskiden bir sesim vardı benim; şimdi uzakta. Çınlar belki bir köprünün altında. Yitirdiklerim de oldu kazandıklarımın yanında. Eskiden bir yüreğim vardı benim; şimdi uzakta çarpar belki bir çocuğun odasında. Yitirdiklerim de oldu kazandıklarımın yanında. Bir ben kaldım şimdi tek yakın bana. Ama ben eskiden de hep böyle yalnız çıkardım yola.
Gemimiz ne zaman açık denizlere açılsa, başlar tekinsiz sessizlikleri ve yeraltından konuşmaları... Ama duyarız seslerini. Bu sesler hep terk edilmenin çaresizliğidir. "Açık denizler" ise hep "Daha ileri daha ileri" der. Kendi ruhumuza sorsak "Fora fora nedir?" diye. Bilginin gücüdür. Sükûnetin tedavisidir. Çalışkanlıktır. Yeniye cesaret vermektir. Üretmektir sonsuza kadar.
Sayfa 55 - Doğan KitapKitabı okudu
Ve Sivas’taydı ..
Ortaçağ'da değildi.Yüzyıllar önce değildi... On yıl önce, 1993'teydi.
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.