Ah şu sizin boktan, ucuz, vasat, değersiz, kokuşmuş ilişkileriniz… Sonunda beni öldürecek! Zaten bir insan, başka bir insanı ne kadar çok sevebilir ki. Kendimden daha çok seviyorum seni.
Hassiktir lan ordan!
Hiç kimse, bir başkasını kendinden fazla sevemez! Seviyorum" diyen de kendine değer vermeyen, sefil, adi piçin
önde gidenidir.
Kitap Heybeliada'da işlenen cinayetler ile başlıyor. Giriş çok iyi, okurda merak uyandırıyor. Katil ve kurbanın direkt olarak yüzleşmesi ve karanlık bir atmosfer, gerilim dolu bir sahne. Adada dolaşan siyah cüppeli ve bıçaklı bir katil mehtaplı geceleri seçerek kurbanlarını avlamaya başlıyor ve her işlediği cinayette de kurbanına bir imza bırakıyor. Kurbanların her birinden farklı farklı organlarını alarak dedektiflerin kafasını karıştırıyor. Adanın geçmişinde ise oldukça lanetli bir sır ve bu sırrı bilen çok az kişi var. Şüpheli listesi daralırken katil son cinayetini planlayarak harekete geçiyor ve sonrası... Kitapta final üstüne bir final daha var ve sadece bu sahne bile kitabı okumak için değer. 7 puan vermemin sebebi yazar çok fazla adanın tarihine ve doğal olarak tarih kavramına girmiş bir noktadan sonra bana aşırı geldi. Olaylardan kopmasam da insan betimlemelerden olaylara geçmek istiyor. Yazarın "AV" kitabı tam bir Agatha Christie tadında ve 10/10 verdiğim için bunda da beklentiyi o şekilde tuttum.
Demem o ki, kimseye gereğinden fazla anlam yüklemeyin. Unutulmayacak anı, silinmeyecek insan yok. Kimse için kendinizden ödün vermeyin. Vazgeçilmez olan sizsiniz bir başkası değil, önce kendinize değer verin kişiler gelip geçicidir, siz hep kendinizle berabersiniz.
Kriptopara çağı - Paul Vinga&Michael J. Casey
Bitcoin(BTC): 2008 yılında (Satoshi Nakamoto) (anonim) tarafından, ademi merkezi bir sistem olarak oluşturulan, hakim kılındığı zaman deflasyon ve enflasyondan etkilenmeyecek, hesaplama aracı, değişim aracı, yatırım aracı olarak kullanılabilecek, yazılım termonolojisinde ( blockchain)
Her şeyi bu kurala uydurmak da
gerekmez. Çünkü gereksiz ve anlamsız uzunluk bir yana
bırakılırsa, sözlerimizin uzunluğunu, beğenilmek isteğine
uydurmaya hiç de gereksinimimiz yoktur; verilen bir sorunun
çözümünü en kolay, en çabuk bulmak yoluna gelince; akıl
onu birinci sıraya değil, ikinci sıraya koymayı ve türlere
ayırmayı öğreten yönteme daha fazla, hepsinden üst değer
vermeyi buyuruyor; sonra çok uzun bir söz dinleyenin
kafasını daha çok çalıştırıyorsa, uzunluğu nedeniyle
sabırsızlanmadan sonuna kadar devam etmeyi emrediyor;
bizimkiler gibi konuşmalarda sözün uzayıp gitmesini
beğenmeyen ve konunun çevresinde dolaşmamızı doğru
bulmayan bir adam karşısında da sabırsızlanmamalı;
tartışmanın uzunluğunu eleştirdikten sonra çabucak ve hemen
gitmesine izin vermemeli; bu eleştiriyi yapanın, kısa sözün
dinleyenleri dialektiğe daha yetili kılacağını, gerçeği
düşünceyle kanıtlamada daha usta bir hale sokacağını
göstermesi gerekir. Başka nokta üzerine yapılabilecek eleştiri
ya da övgülere gelince, bunlara hiç aldırmamalı; dahası onları
dinliyor bile görünmemeli. Zaten sen de benim gibi
düşünüyorsan bunun üzerine konuşmanın bu kadarı yeter.