Son zamanlarda okuduğum güzel kitapların aklımdaki, ağzımdaki tadını bozan, keşke yazar şu "öyküleri" yayınlatmayıp da raflarında ya da çekmecesinde unutsaydı, ya da hiç yazıp değerli zamanı ve kağıdı harcamasaydı.
İlk üç öyküye yetti sabrım. Eskiden olsa bitirmek için kendimi zorlar, her kitaptan öğreneceğim bir şey mutlaka vardır deyip kendime işkence ederdim. 36. sayfada büyük bir mutlulukla kitapla vedalaşmaya karar verdim. Çünkü:
Okuduğum üç öykünün ne başı, ne sonu, ne de kurgusu... Amaç? O da ne? Her öyküde "güneş tepemizi kaynattı" gibi tekrarladıkça tekrarlanan laflar. Yaz sıcağında yazdı da bunalımını öykülere mi aktardı, başka sözcükler bulmak mı zor geldi bilemedim. Herkes hikaye ustası olamıyor işte. Bazen de zorlamamak lazım. Yazara ve en azından öykülerine uzun bir süre dönmemek üzere kitabı yarım bırakarak rafa kaldırıyorum...