Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
...düşüncelerimizin mekanizmaları da aynı, birbirimizi anlamamızın sebebi de aynı. Beyinlerimizin yapısı da insan DNA'sının kararlılığından geliyor, onun arkasında da tekrar relativistik kuantum alan teorisi var. Yani sırf böyle sadece gövdesiz düşünebilen bir soyut zekânın değil, bizim kendi düşünce mekanizmalarımızın altında da bu var.
Dikkatsizce bazen diyoruz ki, gördüğümüz, kanıksadığımız dünya klasik fizikle betimleniyor. Halbuki aslında bu dünyanın hem kendisi, hem de onun hakkında geliştirdiğimiz en temel birtakım fikirler, ki aralarında aynılık, benzerlik, doluluk, boşluk, tam sayılar gibi kavramları sayabiliriz, ancak kuantum fiziği ile açıklanabiliyor. Dahası, ilkokulda öğrendiğimiz özel isimler ve cins isimler ayrımını hatırlayalım. Cins isim kediyi küçük harfle yazarız, Atatürk'ü büyük harfle yazarız. Cins isimler nereden çıkıyor. Benzer kediler olmasaydı kedi cins ismi olmazdı. Sonra fiiller: birisi bir şey yiyor, birisi ölüyor. Şimdi bu fiil nereden kaynaklanıyor? Fiiller belli ki benzer ajanlar tarafından tekrarlanan benzer eylemler. Ajanların benzerliği, yapabileceği şeylerin benzerliği, yani düşünce tarzımızın, lisanımızın temelini oluşturan unsurlar, gene sonunda relativistik kuantum alan teorisinden geliyor.
Reklam
...nötron ise çekirdekten çıkartıldığı zaman 10 dakika içerisinde beta bozunmasıyla geriye bir proton, bir elektron, bir de elektron antinötrinosunbırakarak yok oluyor. O zaman nötron neden çekirdekteyken kararlı? Kararlı, çünkü çekirdekte proton seviyeleri var, bir de nötron seviyeleri var yanında paralel olarak. Nötron bozunmaya kalksa fazla bir enerjiyle yapamıyor bunu. Ortaya da bir proton çıkacak, ama o çıkacak protonun gelebileceği yerler zaten proton dolu, yani Pauli Dışlama ilkesi sebebiyle bozunamıyor. Defalarca söylediğim bir bayat benzetmeyi tekrarlayayım: mesela şehirde bütün mezarlıklar dolu, o yüzden insanlar ölemiyor gibi bir şey.
Esir(fikri) relativiteden dolayı atıldı denilirken modern parçacık fiziğinde bir anlamda tekrar canlanıyor. Higgs Alanı diye bir şey gerekli ve bu modern relativiteye uygun bir esir. Eğer bu Higgs Alanına karşılık gelen parçacıklar deneysel olarak bulunursa, bulan kesinlikle bir Nobel alacak...
"Basit bir doğru şeyin tersi basit bir yanlış fikirdir, fakat derin bir doğrunun tersi de derin bir doğru olabilir." -Niels Bohr
Bir elektron giderken ters yönden bir pozitronla çarpışıyor ve bir foton ortaya çıkıyor; ama diyelim ki, bu pozitron bir başka fotondan üretilmiş bir elektron pozitron çiftinden geliyor. Aynı çiftin elektronu sonra gidiyor ve tekrar başka bir yerden gelen pozitronla çarpışıyor, ondan sonra yine bir foton çıkıyor vesaire vesaire. Şimdi bu sürece şöyle de bakabiliriz: zamanda ileri yönde, yani geçmişten geleceğe doğru giden bir pozitron, taşıdığı elektrik yük, momentum, spin bakımlarından gelecekten geçmişe doğru giden bir elektron gibi düşünülebilir. O zaman, yukarda anlattığımız süreçte normal pozitronlar yerine zamanda geri giden elektronlar koyabiliriz. Bu bize zamanda aşağı-yukarı zikzaklar yapan bir tek elektron çizgisi veriyor. Bütün bu olaylar sırasında, biz mesela, etrafımıza t=0'da bakıyoruz ve bu anda bir sürü elektron ve pozitron görüyoruz; aslında bunlar, zamanda ileri-geri giden bir tek elektronun o andaki görüntüleri.
Reklam
...bizim boşluk dediğimiz şey aslında tamamıyla dolu bir ortam, o tamamıyla dolu ortamdaki bir boşluk veya delik ise pozitif yüklü, pozitif kütleli bir parçacık gibi karşımıza çıkıyor. Bu sürecin tersi de mümkün. Yukarıdaki bir elektron aşağıdaki bir deliğe düştüğü zaman fazla enerjisini bir fotonla dışarı verecek. Bu durumda elektron ve pozitron yok oluyor ve yerlerine bir foton çıkıyor.
...aslında boşluk-doluluk gerçekten temelde Pauli İlkesinden kaynaklanıyor ve bizim kullandığımız boşluk-doluluk kavramları o atomik, elektronik seviyelerde olan işlerin gündelik lisanımızda su üstüne çıkması, şuurumuza yansıması. Yani bir benzetme falan değil, gerçekten oradan geliyor. Bozon olsaydı mesela bunlar, istediğiniz kadar aynı seviyeye koyardınız, hiç de bir şeyin dolması gibi bir olay olmazdı. Adam suya çarpıyor, adamın içi de boş, suyun da içi boş, birbirlerinden hayalet gibi geçerlerdi.
Boğaziçi köprülerinden atlayıp suya çarpıp ölen insanlar. Bu insanları ne öldürüyor? Hakikaten hiç mübalağa etmeden diyebiliriz ki, Heisenberg Belirsizlik İlkesi ve Pauli Dışlama ilkesi; yani iki tane gayet kuantum mekaniksel şey öldürüyor bunları. Çünkü onların vücutlarındaki elektronlar suyla temasa geldiklerinde hızla o suyu, yani suyun elektronlarını oradan itip boşaltmaları lazım, zira Dışlama İlkesi der ki elektronlar bu kadar birbirinin yakınına gelemez. ...elektronlar bunu yeteri kadar hızlı yapamadıkları için bu kişinin vücudu çok şiddetli bir distorsiyona uğruyor ve bunun tepkisinden de ölüyor.
Bir nokta daha var: "mikroskobik dünyada kuantum mekaniği lazım, makroskobik dünyada ise klasik fizik tamamıyla yeterli" denilince bir ilave hata yapılıyor. Aslında tabii fizikçiler daha doğrusunu biliyor, ama nedense böyle dikkatsizce laflar slogan haline geliveriyor. Aslında meseleler sadece mikroskobik-makroskobik diye ayrılmıyor, bir eksen daha koymak lazım ortaya. Temelde kuantum mekaniği doğru, o yüzden her şey bir cins dalga ile gösterilecek. Şimdi o dalgalar arasında faz ilişkileri tamamıyla gelişigüzel mi, yoksa bu faz ilişkileri bir şekilde uyumlu mu? Koherens veya inkoherens uyumlu veya uyumsuz olduğu haller. O zaman dörde ayırmak lazım karşılaşacağımız fenomenleri: 'koherent ve makroskobik', 'inkoherent ve makroskobik', 'inkoherent ve mikroskobik', 'koherent ve mikroskobik'. Şimdi bu dört kategoriye ayırdığımız zaman durumu daha iyi tasvir edebiliriz .
37 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.