"Mantık”, bütün bilimlerden önce gelir. Mantığın ilkeleri her bilimsel sistemi yönetir; ve düşünmeye dayanan bil­ ginin ilk koşulunu oluşturur. Fakat bu ilkelerin kendileri bir ilk koşula, dayanmazlar.
Bir yerde bir şeyi kavrayamadığımızın farkında olursak, anlaşılmayan şey, bizi sürükler, biz de dikkatli soru sormak bilgisini uyandırır.
Reklam
Filozof, güçlü bir bilgi isteğiyle dünya ilişkilerinin, ha­yat tarzlarının zenginliği içine girmelidir; işte bütün bu nitelik­ler, filozoftan istenilmesi gereken niteliklerdir; ve filozofun bu niteliklerinde yüksek bir insanlık, bilgelik sevgisi ortaya çıkar.
Felsefe, algılanan dünyanın ve hayatın bü­tünü hakkında bir bilgi olmak ister. Felsefe, temellendirilmiş ve kurulmuş, bütünüyle açık bir şekil kazanmış bir bilgi, yani bi­lim olmayı amaçlar.
Felsefe öğreniminde, Kant’ın derslerin­de ileri sürdüğü şu düşünceyi daima göz önünde bulundurma­lıyız: Üniversite derslerinde “felsefeyi değil, felsefe yapmayı öğ­renmek; düşünceleri değil, düşünmeyi öğrenmek” öğretimin amacı olmalıdır
Schopenhauer’ın deyimiyle, evrenin tek bir ışığı haline gelen filozof, ilke bakımından hayatı istemekten yüz çevirir. Filozof için hayat uğraşlarının anlamsızlığını gördükten sonra, istemeyi ‘yadsımak’ bir amaç olur.
Reklam
Ahlak Felsefesi Üzerine
"Mecbur olmasa kimse ahlaklı davranmaz. O oynamak zorunda olduğumuz çok gelişmiş, ince bir oyun, toplumda yaşamak için ödediğimiz bir fiyattır. Ahlak insanları itaat ettirmek için yaratılmış bir kurallar bütünü, güçlü olanı istediği şeyi yapmaktan engellemenin yoludur. Gerçekten güçlü olanlar, beyinleri yıkanıp suçluluk duygusu duymadıkça istedikleri şeyi elde ederler. Gerçekten endişelenmeye değer tek bir kural vardır: Yakalanmamak."
"Friedrich Nietzsche'nin “asketik ideal” adını verdiği kavrama çok yaklaştırmaktadır. Böyle bir görüşte filozof hayatın sadece bir seyircisi olur. Hayatın böyle bir seyircisi haline gelen insan, kendisini harekete geçiren, ilgisini çeken şeylerden uzaklaşır. Böyle bir bilgelik anlayışı. İnsanın dünyaya yabancı kalmasına, etkinliğe düşman olmasına neden olur ve bu şekilde de insan. Tutkularından, canlılarından ve hayatın gösterdiği gerginliklerden soyutlanır."
Felsefenin Özü
Felsefe bir yandan herkesi, hiç olmazsa düşünce yoluyla varlığın derinliklerine inmeye çalışan, bilinçli, bilgili ve uyanık bir hayata erişmek isteyen herkesi ilgilendirir.
Felsefe ve felsefe tarihi objektif olarak birbirine bağlıdır; birbirlerinden çözülmelerine olanak yoktur.
Reklam
Önemli felsefe sorunları, ancak düşünmenin uzun bir geleneği, bir şeyi adlandırma ile kavramanın daima yeni baştan denenmesiyle gelişir. Bu nedenle felsefeye girmek isteyen kimse fenomenlerle, hayat ve dünya sorunlarıyla ilgi kurmalı; kendi deneyimleriyle zamanının deneyimlerinden kalkarak, ortaya konulmuş düşünceler hakkında bilgi sahibi olmalıdır. Böyle bir kimse, aynı zamanda felsefenin geçmişteki büyüklerinin ortaya koyduğu düşünceleri anlamak için, onlar tarafından işlenen kavramları da bilmelidir.
Üniversite derslerinde "felsefeyi değil, felsefe yapmayı öğrenmek; düşünceleri değil, düşünmeyi öğrenmek" öğretimin amacı olmalıdır.
En genel anlamdaki yeterli neden ilkesinin (nedensellik il­kesi, onun özel bir uygulamasıdır) hem ideal varlık, hem de real varlıkla bağlantısı vardır; var olan her şeyde, bir varlık temelinin bulunması gerekir. Var olan her şeyde birbirinden- çıkma ve birbirini-içerme niteliği vardır. Şeyler, birbirinden koparılmış, kendi başına ve bağımsız değildirler; şeyler, birbi­rini “etkiler” ve yönetir. Çoğu kez bir şey başka bir şeyin zo­runlu sonucu olur. Örneğin, bir üçgenin kenarlarıyla açılan arasında ya da (real varlık alanında) nesnelerin birbirini karşı­lıklı çekmesinde böyle bir ilişki vardır. Bu temel-olay, ontolojik ifade edildi ve kendisine “koherens ilkesi” (Akos von Pauler) ya da “bağlantı ilkesi” adı verildi. Bu ilke, şunu gösterir: Her var olan şey, diğer bütün var olan şeylerle bağlantılıdır. Bu bağlan­tının neden-etki arasındaki ya da bir bütünün parçaları ara­sındaki ilişkide olduğu gibi, daima olumlu bir bağlılık ilişkisi ol­ması gerekmez. Tersine, benzerlik ve eşitlik, hattâ başkalık ve karşıtlık (yani, bir şeyi başka bir şeyden ayıran her şey) bu il­keye dahildir; çünkü başka şeylere karşı tümden ilgisiz olmak demek olan soyutlanmaya karşılık, bir şeyi başka bir şeyden ayırmak, birbiriyle ilişkide bulunanları saptamanın bir türüdür.
Sayfa 104 - DOĞUBATI YayınlarıKitabı okudu
amanımızın felsefesi süjenin, bilincin formlarıyla işlevlerinin çözümlenmesinden, yeniden şeylerin, doğanın ve tarihin ve böylece de genellikle varlığın ele alınmasına geçti. Bu yöneliş, özellikle Almanya’nın günümüz felsefesi için geçerlidir. Daha önce Nicolai Hartmann’ın on­tolojiyle ilgili olan yapıtlarını, Martin Heidegger’in ontoloji
Sayfa 105 - DOĞUBATI YayınlarıKitabı okudu
Burada çok kolay olarak apaçıkmış gibi kabul edilebilen dikkate değer bir nokta meydana çıkıyor: İdeal kuruluşlar, sa­dece kendi kendileri için geçerliliği olan ve bizim için sadece araştırma konusu olabilen şeyler değildirler; onlar bizim algıla­dığımız dünyanın real kuruluşlarını ve real olaylarını yönetir vedüzenlerler. Fakat, onların hepsi
Sayfa 104 - DOĞUBATI YayınlarıKitabı okudu
190 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.