BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
İğrenir görünürlerden çoğu o nevi insanlardan bin defa daha aşağılıktır. Riyakârlık aşağılığın son haddidir. Sahiden iyi insanlar, kötüler hakkında laf söylemezlerdi. Belki sevmezlerdi, kızarlardı ama onu bile belli etmezlerdi. Kendi anlayışına uymayan insanlardan yaptıklarının kötü şey olduğunu bile bile zaruret, mukavemetsiz bir arzu, bir huy, bir hırs, bir iradesizlik, bir intibaksızlık; yahut da bizim kötülük bildiğimiz bir başka düşünce, başka tabiat, başka ahlak, başka yaradılış, başka ilcalarla çoğunluğa benzemeyenler -kusursuzlar- ancak kusursuzluğu bin bir tehlikeden sonra kazanmışlar kızmakta haklı olabilirlerdi. Düşünülünce onların bile pek hakkı yoktu. Belki de kötüler, kötülüklerinde haklıydılar. Yaşamak için fena insan olmakla yine yaşamak veya ölmek için iyi insan olmak arasındaki fark ya bir iman, ya bir riya farkıdır. İmanı kaldırıverin iyi adam pişman olan adamdır. Riyayı kaldırırsanız mesele yoktur, kötüler hemen saflarına iyiyi alıverirler. Önemli olan kötülüğü iyilikle beraber ortadan kaldırmaktır. O zaman insanlık denilen şey kafasını kaldırır: "Durun bakalım," der, "biz de varız." Onun, insanlığın terazisi içinde teker teker tartılan kıymetler ancak kötülüğün silahlarını düşmanca değil dostça, elinden alır. Ancak böylece iyiler ve iyilik dünya yüzünde manasını bulur, masallardaki gibi yüz yıllarda muammer olur. Yoksa...
Sayfa 15 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
-anlamak mı? Ne boş laf! Kimse kimseyi anlayamaz! Kimse kimsenin yerini tutamaz!
...anlamak mı? Ne boş laf! Kimse kimseyi anlayamaz! Kimse kimsenin yerini tutamaz!
Hadîs-i şerîfi nazar-ı dikkate almayan bir insan İslâm’ı anlayamaz; zekâtı anlayamaz, namazı kılamaz. Çünkü teferruat hadisten öğrenilmiştir. Namaz kılma emri Kur’an’da vardır, teferruat hadistedir. Zekât verme emri Kur’an’da vardır, teferruat hadîs-i şerîflerdedir. Bir insan hadisi kaldırdığı, saymadığı zaman din tahrip olur, öğrenilemez, uygulanamaz, yaşanamaz. Zaten onlar da istiyorlar ki din yaşanmasın; sadece kişiler laf olarak, ağızda -hani sembolik olarak diyorlar ya- “Ben elhamdülillah müslümanım.” desin. O da güzel tabii. İnsanın kendisini müslüman sanması ve sayması, Müslümanlığa bağlı hissetmesi fena değil, güzel ama yetmez! Müslüman olacak, Müslümanlığa uyacak, Allah’a ve Resûlullah’a itaat edecek.
Sayfa 127
Reklam
Off fena laf sokmuş
...su best seller (bu sözcügü kötü anlamda kullanıyorum) kitaplar, bazı insanların tatillerini başlatmak ve bir hafta boyunca edebi nitelikten mutlak surette mahrum ama o tür okurların beklediği ve doğal olarak bulduğu bütün unsurları içeren bir kitapla kendilerini hipnotize etmek için havaalanlarından satın aldıkları o tuğla gibi kitaplar başka nedir ki? O kitle için yazan bir beyefendiyle, kitaplarını satın alarak ona çok para kazandıran o kitle arasında gerçek bir sözleşme var, ama bütün bunların edebiyatla hiçbir alakası yok.
Yanımda Sokrates var, diye düşündü. Sokrates ve Platon, Nietzsche ve Schopenhauer. Laf l arına bakacak olursak bu adam bir dahi. Kabiliyetine bakacak olursak adam inanılmaz ! Beraber geçire­ ceğimiz uzun, zahmetsiz günleri ve serin geceleri düşün! Hiç de fena bir yıl olmayacak. Hem de hiç.
Çocukluğumla gençliğimin İstanbul’u yalnız güzel değil, güven içinde yaşanılabilen bir yerdi. Yirmi iki yıl Beyoğlu’nda oturdum. Gençlik yıllarımda, gece yarısı, kimi zaman gece yarısından sonra, tek başıma eve dönerdim. Kimse beni rahatsız etmezdi. Ara sıra lâf atanlar olurdu. Ama bir kadını küçük düşürmeyen, ince ve zarif lâf atmalardı bunlar. Lâf atmaktan çok bir çeşit iltifattı. Örneğin, “küçük hanım, o dudakları Hacıbekir’den mi aldın?” dedi bir külhanbey. Gençliğimde dizime kadar gelen, futbolcularınkine benzeyen renkli yün çoraplar giydiğim için, başka bir külhanbey “küçük hanım, n’olur bana da bir gol atsana” demişti. Gençliğimde “küçük hanım” derlerdi, ortayaşlı olunca “teyze” dediler, daha sonraları da “anne”. “Teyze”yi pek sevmiyordum ama, “anne” demelerinden hoşlandım. Ne var ki, bunların dışında bir de “madam” diyenler ortaya çıktı. 1950’den, yani İstanbul bir Anadolu kasabasına dönüştükten sonra. Böyle demelerinin nedeni, bu kasabalıların benim yaşımda bir Türk kadınının başı açık gezmesine alışık olmamalarıydı herhalde. Ancak bir gâvur kocakarısının sokağa böyle çıkabileceğini sanıyorlardı. Bana “madam” diyenlere, ben de “mösyö” diyorum. Fena bozuluyorlar o zaman. “Niye mösyö dedin?” diye öfkeyle soranlara, “İstanbul’da âdet öyledir, sana madam diyene, sen de nezaket gereği mösyö dersin” diyorum. Sonra öğretmenliğim tutuyor (zaten ikide birde tutar öğretmenliğim) bana “madam” demelerinin nedenini açıklıyor, bu adamların zihniyetini değiştirmeye çalışıyorum.
Sayfa 167 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Peygamber Efendimiz buyurmuştur: "Hayıra yorma, güzel söz, temiz laf hoşuma gider." İnsan hayırlı söz söylemeli, fena ve uğursuz sözlerden dilini korumalıdır.
Reklam
İğrenir görünürlerden çoğu o nevi insanlardan bin defa daha aşağılıktır. Riyakârlık aşağılığın son haddidir. Sahiden iyi insanlar, kötüler hakkında laf söylemezlerdi. Belki sevmezlerdi, kızarlardı ama onu bile belli etmezlerdi. Kendi anlayışına uymayan insanlardan yaptıklarının kötü şey olduğunu bile bile zaruret, mukavemetsiz bir arzu, bir huy, bir hırs, bir iradesizlik, bir intibaksızlık; yahut da bizim kötülük bildiğimiz bir başka düşünce, başka tabiat, başka ahlak, başka yaradılış, başka ilcalarla çoğunluğa benzemeyenler -kusursuzlar- ancak kusursuzluğu bin bir tehlikeden sonra kazanmışlar kızmakta haklı olabilirlerdi. Düşünülünce onların bile pek hakkı yoktu. Belki de kötüler, kötülüklerinde haklıydılar. Yaşamak için fena insan olmakla yine yaşamak veya ölmek için iyi insan olmak arasındaki fark ya bir iman, ya bir riya farkıdır. İmanı kaldırıverin iyi adam pişman olan adamdır. Riyayı kaldırırsanız mesele yoktur, kötüler hemen saflarına iyiyi alıverirler. Önemli olan kötülüğü iyilikle beraber ortadan kaldırmaktır. O zaman insanlık denilen şey kafasını kaldırır: "Durun bakalım," der, "biz de varız." Onun, insanlığın terazisi içinde teker teker tartılan kıymetler ancak kötülüğün silahlarını düşmanca değil dostça, elinden alır. Ancak böylece iyiler ve iyilik dünya yüzünde manasını bulur, masallardaki gibi yüz yıllarda muammert olur.
218 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.