"Sen sarılıp sarmalanmış, üstü örtülmüş, karanlık bir yere gizlenmiş bir fener gibisin. Yine de ışığın parıldıyor, ışığını söndürememişler. Seni gizleyemiyorlar. Işığı bildiğim gibi, seni bildiğim gibi, senin ismini de biliyorum Tenar."
Resimlerin içinden bir resmi, seslerin içinden bir sesi, kokuların içinden bir kokuyu çekip çıkartmak kolay değil. Hafıza madeni derin ve karanlık. Alnımda bir fener de taşısam ayıramayabilirim siyahı beyazdan.
Efendiler, tahattur buyurursunuz, İngilizler, Merzifon ve müteakiben Samsunu, tahliye eylemişlerdi. Bu münasebetle ve Ferit Paşa Kabinesinin sukutu üzerine, Sıvas ahalisi fener alayı yaptı, tezahüratta bulundu. Birtakım nutuklar verildi. Bu sırada halkta <kahrolsun işgal> diye bağırdılar. Sıvasta münteşir İradei Milliye gazetesi, bu hadiseyi olduğu gibi yazdı. Dahiliye Nazırı Damat Şerif Paşa, bu gazetenin istihbaratına atfen, Sıvas vilayetine yaptığı bir tebliğde kahrolsun işgal tarzındaki yazılar, hükümetin hali hazır siyasetine gayrimuvafıktır; diyordu.
Bu ne demektir, Efendiler? Hükümet, işgali, şayanı takbih bulmayan bir siyaset mi takip ediyordu? Yoksa, kahrolsun işgal dedikçe, memleketi daha ziyade işgale mi sebebiyet verilecekti? İşgal ve tecavüz karşısımda, milletin muhafazai sükût ve sükünet etmesi, işgalden mütehassis olmuş görünmemesi mi muvafıkı akıl ve siyaset idi?
Böyle sakim ve hayvanca bir düşünce, izmihlâl ve inkıraz uçurumuna kadar tekmelenmiş bir devleti kurtarabilecek siyasete esas olabilir midi?
İngilizlerin Merzifon ve Samsun'u tahliye etmeleri, Ferit Paşa kabinesinin de sukutu cihetiyle, Sıvas ahalisi bir fener alayı tertip etti. Bittabi nutuklar söylendi. Tezahüratta bulunuldu.
Galeyana gelen halk, "kahrolsun işgal" diye bağırdı, Sıvas'ta çıkan İradei Milliye gazetesi de bu tezahüratı yazdı. Dahiliye Nazırı Şerif Paşa, gazetede okuduğu bu tezahürat üzerine, böyle yazıların ve halkın "kahrolsun işgal" diye bağırmalarının, hükümetin siyasetine muvafık(uygun) olmadığını valiye(Sivas)telgrafla bildiriyor.
Dahiliye Nazırının bu telgrafını görünce, biz de sinirlendik.
Mustafa Kemal Paşa :
- Ne garip ve şayanı hayret bir siyaset ! Acaba hükümet işgali şayanı takbih(ayıplama, kınama)görmüyor mu ? Yoksa görmüyor da işgali alkışlıyacak bir siyaset mi takip ediyor ? Yoksa "kahrolsun işgal" deyince memleketin daha ziyade işgaline mi sebebiyet verilecektir?
İşgal ve tecavüz karşısında sükut etmek(sessiz kalmak), bu işgal ve tecavüzden memnun olmak mı lazımdı ? dedi.
"Bir fener yakabildiği sürece karanlıkta da ilerleyebilirdi insan fakat karanlıktan tamamıyla kurtulabilmesi için önce bulutları yok etmeyi bilmesi gerekirdi. Bu yüzden ne yapmam gerektiği aşikardı."