... bütün acılar korkaktır, yaşama karşı duyulan aşırı arzu karşısında acı geriler; çünkü yaşama arzusu, düşüncelerimizde var olan ölüm arzusundan çok daha güçlü şekilde bedenimizin her zerresinde mevcuttur.
...gözyaşları seni aldatmasın. Onlar hep içinde baskı altında tutuluyordu, şimdi ise istediği gibi ağlayabiliyor, saklayacak bir şeyi yok. Gözyaşları yalnızca hapsedilmiş durumdayken korkunç acı verir...
Ait olduğum kesimin normlarını ve kalıplarını boş bulduğum için artık ne kendimden ne de başkalarından utanıyorum. Onur, suç, günah gibi kavramlar bir anda soğuk, metalimsi bir tını kazandı, bunları dehşete kapılmadan telaffuz edemiyorum artık. O gece ilk kez öylesine büyülenmişçesine hissettiğim o güçten beslenerek yaşıyorum. Beni nereye sürüklediğini sorgulamıyorum: Belki başkalarının günah diye adlandırdığı bir başka uçuruma, belki de yüceliklere sürükleyecek. Bunu bilmiyorum, bilmek de istemiyorum. Çünkü sadece kendi kaderlerini bir gizem olarak yaşayabilenlerin gerçek anlamda yaşadıklarına inanıyorum.
Bunu yapar yapmaz fazlasını istedim, daha fazla sevinç yaymak, daha fazla hissetmek istedim, birkaç gümüş bozuklukla, birkaç renkli banknotla korkuları, kaygıları gidermek, ruhları şenlendirmek ne kadar kolaydı
Fakat bütünlükten haberdar olan biri yargılamaz ve gururdan kurtulmuştur... Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindekini anlamış olan bütün insanları anlar.
Anne ve yavrunun en yakın olduğu anda, yeni bir insanın yaşamı eskisi aracılığıyla başlarken, virüsler yaşamımızı sürdürmemiz için çok önemlidir. Bizler ve onlar diye bir ayrım yok, sadece yavaş yavaş harmanlanan ve değişen bir DNA karışımı var.