Her değişim acı verir, acıyla gelir. Değişimin insafsız çocuğu devrimse acının ta kendisidir. Acıdan doğar acıyla yaşar ve nihayetinde yine acıyla yerini bir başkasına terk eder.
Ardında "fettan dilber"in gücüyle, yüzyıllardır intikam duygusunun içlerinde mayalandığı halk yığınları sokaklara döküldüğünde olan şeydir devrim, Fransız ihtilali. Ve nedir ki intikam duygusu, nesillere meydan okur; şarkıların, şiirlerin solup gittiği, isimlerin tarihe karıştığı yerde, her neslin zihninde bir öncekinden daha keskindir.
Sefaletin aşinalığı onu daha katlanabilir yapmaz. Halkın üstündeki açılan her bir yeni yırtık, oluşan her bir yeni nasırla, "soylular" uğruna yapılmak zorunda kalınan her bir soysuz eylemle daha da pekişir intikamın öfkesi. Giyotinin bu derece keskin olmasının nedeni onu yüzyıllardır bileyen demircidir. Ve bu keskin dişli açgözlü canavar bir kere kafesinden salındıginda iyi veya kötü kavramları kaybolur. Sadece güneşin batışının kızıllığı vardır. Her yeri kaplayan kızılın tonları.
Kitap dünya edebiyatının kült kitaplarından. Dönemin psikolojisini, şartları anlamak için çok yerinde diye düşünüyorum. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim Sydney Carton karakteri Dostoyevsky romanlarından fırlamış gibiydi. Böylesine talihsiz bir sona sahip olmamasını dilerdim.