19. yüzyılın sonlarında Hint alt kıtasında Kur'âniyyûn hareketi ortaya çıkmıştır. Bu topraklara da oralardan intikal ederek gelmiştir. Halbuki ümmet "dinin yegâne kaynağı Kur'ân'dır" fikri ortaya çıkıncaya kadar dinin kaynağının başta Kur'ân-ı Kerîm, ikinci olarak sünnet-i seniyye, üçüncü olarak icmâ ve dördüncü olarak da kıyas olduğu şeklinde icma ve ittifak içerisindedir. Bu ittifaka rağmen Kur'âniyyûn'a göre asırlar boyunca yaşamış olan Müslümanların tamamı dalâlet üzere yaşamışlardır.
..Yani on dört asır boyunca insanlar büyük bir boşluk içinde yaşamışlar, hiçbiri Kur'ân'ı anlayamamış, gerektiği şekilde tatbik edememiş, hatta ve hatta daha uç fikirlere göre bir- çoğu şirk içinde yaşamış, Allah'ı tanımamıştır. Bu ümmet âlimleri ve ârifleri de dahil olmak üzere din adı altında bambaşka bir İslâm'ı yaşamış, Allah'ın göndermediği bir İslâm'ın peşinde koşmuştur. (!)
"Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, hala- larınız, teyzeleriniz, kardeşlerinizin kızları... size haram kılınmıştır."(nisa23)
Hâricîler bu âyetten hareketle kişinin annesi, kızı ve kız kardeşi ile evlenmesinin haram olduğunu tabi olarak kabul etmişlerdir. Fakat kişinin kızının kızı ile evlenmesine dair hükmün ayette geçmediğini söylemişlerdir. Bu noktadan da hareketle Kur'ân'da geçmeyen her şey helâldir mantığın gitmişlerdir. Bu usul benimsendiğinde böylesi batıl bir fetva verebilecek midir? Hal böyle iken dinin kaynağını Kur'ân olarak belirlediğimizde gerçekten bütün problemlerimi hallolacak mı?
Hikmetli bir hikâyedir, anlatılır: Kadının biri bir faki- he fetvâ soruyor. O zamanın fakihi de ona diyor ki; "sana İmâm Mâlik'in görüşünden mi fetvâ vereyim Kur'ân ve sünnetten mi?" Kadın, "sen bana İmâm Mâlik bu konuda ne diyor onu söyle" diyor. Fakih bu cevaba bozuluyor tabi ve diyor ki; "ben sana bir tarafta İmâm Mâlik'in görüşü ile mi fetva vereyim diyorum yoksa Kur'ân ve sünnet ile mi. Sen bana; "İmâm Mâlik'in görüşü ile fetva ver" diyorsun. Böyle şey olur mu?" Kadın akıllı biri çıkıyor ve diyor ki; "ben İmâm Mâlik'in Kur'ân ve sünneti senden çok daha iyi anladığına ve anlayacağına inanıyorum, hepsi bu. Sen bana Kur'ân ve sünnet derken kime göre fetva vereceksin, ken- dine göre fetva vereceksin." Demek ki bütün mevzu ve me- selemiz Kur'ân'ı anlama, Kur'ân'a davet etme adı altındaki sapkınlıkların irdelenmesi ve bu iddianın altında yatan sa- mimiyetsizliğin tespit edilmesidir. Bunun samîmî bir iddia olmadığını kavramamız zorunludur. Bu iddiayı güdenler problemlerin üzerine problemler üretmek istemektedirler. Bizi yeni yeni tartışmalarla boğmak istiyorlar. Mesele bun- dan ibârettir.
Kitabı okuyanlar
Sünnet inkarcılığını gaye edinmiş,
geleneğe savaş açmış,İslâm ulemasına iftirayı tarz edinmiş nasipsizlerin nasıl algı oyunları yaptıklarını ve insanların nasılda imanlarına kast edip zehirlediklerini anlayıp , Sünnet inkarcılarının ne kadar zavallı ve tutarsız bir anlayış üzere olduklarını görecektir...
Sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin dedi tilki. İnsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. Her şeyi dükkândan hazır alırlar ve arkadaşlar dükkânlarda satılmadığı için de insanların arkadaşları yok artık. Eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!
Büyükler sayılara bayılırlar. Tutalım, onlara yeni edindiğiniz bir arkadaştan söz açtınız, asıl sorulacak şeyleri sormazlar. Sesi nasılmış, hangi oyunları severmiş, kelebek biriktirir miymiş, sormazlar bile.
”Peki, insanlar nerde?” dedi küçük prens. ” İnsan kendisini çölde çok yalnız hissediyor.’’ ‘’İnsanların içinde de öyle hissedersin’’ dedi yılan. ”Arada pek fark yoktur.”