Günümüzde karşımıza çıkan yeniliklerden biriyse, kitlelerin fikirlerini devletten ya da kiliseden, bir liderden ya da kitaptan almamasıdır. Kitleler, kendileri gibi insanlar tarafından basın aracılığıyla yönetilmektedir.
Bu durumdan yakınmıyorum. İnsanoğlu böyle aşağılık bir haldeyken, bundan daha iyi bir şeyin var olması da henüz mümkün değildir.
Kendi yaşamını başkalarının ya da yakın çevrelerinin yönetmesine izin veren bireyin, maymunların taklit yeteneğinden başka bir yeteneğe ihtiyacı yoktur.
İnsanın yapacaklarını kendisi değil de gelenekler belirliyorsa, insanın mutluluğunu sağlayacak en önemli unsur, yani bireysel özgürlük yok olmuş demektir.
"Resmi bir makama talip daha yetenekli biri varken, başkasını tayin eden kimse, Tanrı'ya ve devlete karşı günah işlemiştir" gibi bir ahlaki öğreti Kuran'a aittir, Yeni Ahit'e değil. Halka karşı sorumluluğa dair çağdaş kuralların büyük bir çoğunluğu Eski Yunan ve Roma kaynaklarından gelmektedir. Özel hayatımızda şerefe, namusa, alicenaplığa dair ne varsa bunları dini eğitimimiz sayesinde öğrenmiyoruz, aksine insan olduğumuz için öğreniyoruz. İncil'de de açıkça kabul edildiği üzere itaati öğütleyen Hristiyan ahlakının bu duyguları geliştirmesi beklenemez.
Bütün öğreticilerin, inananların kabul ettikleri doğruyu, duygu ve davranışlarını yönlendirecek şekilde hayatına işlemelerinin zorluğundan yakındıklarını ara ara duyuyoruz. İnancın, henüz var olma mücadelesi verdiği dönemlerde böyle güçlüklere rastlanmazdı. İnancında en zayıf olan kimseler bile uğrunda savaştıkları inancın ne olduğunu ve diğer inançlara göre ne gibi farklılıklar gösterdiğini bilirlerdi. Her inancın yaşadığı bu türden dönemlerde, inancın temel ilkelerini her şekilde anlayarak, bu ilkelerin önemini sorgulamış ve ona göre kabul etmiş olan, davranışlarını ve karakterini inancına göre düzenleyen çokça insana rastlanır. Ancak inanç ne zaman babadan oğula geçmeye başlarsa, aktif olarak değil de pasif olarak kabul edilirse; insanlar o inancı neden kabul ettiğini aktif bir şekilde sorgulamazsa işte o zaman inancın içi boşalmaya başlar ve sonunda insanoğlunun vicdanında bir mesele olmaktan çıkar. Bugünlerde de sıkça rastladığımız üzere, inanç zihnin dışında kalır ve bizi ilgilendiren meselelerde aklımızı kullanılmaz hale getirir. İnanç, artık sadece ondan vazgeçmememiz için uğraşır.