"Açık su, hafif rüzgar, serbestçe yüzümüze vuran güneş - özgürlük hissi veriyor ama bunun yalan olduğunu biliyoruz. İrademizi böyle kırıyorlar. Her şeyi, bizzat itibarımızı alıyorlar ve sonrasında verdikleri her şey bir hediye gibi geliyor."
"Kasabada, aklından geçeni açıkça konuşan bir kadından daha tehlikeli hiçbir şey yoktur. Havva'nın başına gelen buydu, biliyorsun, bu yüzden cennetten kovulduk. Tehlikeli yaratıklarız. Şeytani cazibeyle doluyuz. Fırsat verilirse erkekleri günaha, kötülüğe, yıkıma çekmek için sihrimizk kullanırız." Dramatik bir ifadeyle gözlerimi devirmek için fazla yorgundum. "O yüzden bizi buraya gönderiyorlar."
"Sihrinizden kurtulun diye," dedi.
Uykuya dalarken, "Hayır," diye fısıldadım. "Bizi yıkmak için."
"Niye her şeye oğlanlar karar vermeli? Görebildiğim kadarıyla hepimizin birer kalbi var. Hepinizin beyni var. Görebildiğim sadece birkaç fark var ve erkeklerin çoğu da o farklı parçayla düşünüyorlarmış gibi görünüyor."
"Kim bilir, belki de insanların sonu, öldükleri gün değil de son kez anıldıklarında geliyordur. Belki ölünce gerçekten yok olmuyorsunuzdur da yalnızca ana hatlannızın göründüğü, ayırt edici özelliği bulunmayan karanlık bir gölgeye dönüşüyorsunuzdur. Zamanla, in sanlar sizi unuttukça siluetiniz yavaş yavaş karanlığa ka rışıyordun Yeryüzünde adınız son kez anıldığındaysa son ayırt edici özelliğiniz, örneğin burnunuzun ucundaki çiller veya kalp biçimli dudaklarınız sonsuzluğa kanşıyordur.
Eğer gerçekten böyleyse ölen kişinin adım anmak için beklemeniz gerekir. Çünkü o adı ne zaman son kez andığı nızı asla bilemezsiniz. Bir gün bilmeden son kez anarsınız.
Sonra da ölen kişi sonsuza dek yok olur, gider"
"Ne yani, bu gece benimle konuşmayacak mısın?" diyerek güldü babam şaka yapar gibi.
İşte o zaman düşündüm: Bir daha havadan sudan konuşmasam ne çıkar ? İyi bir fikre benziyordu. Ya önemli bir şey söyle ya da hiç konuşma.
"Onları görmek, böyle kolayca mutlu olunduğunu gör mek beni allak bullak ediyordu. Mutluluğu hem anımsı yor hem de ammsayamıyor gibiydim.
Gerçi çoğu zaman mutluluğu hak etmediğimi biliyor dum.
Bir daha hiç etmeyecektim."
"Romeo ve Juliet'in ölümlerine üzülmüş gibi görünmüyorsunuz.."
"Üzülmek mi?"
“Bunu üzülmeye değer bulmuyor musunuz? İki genç âşık yerde cansız yatıyor. Bugüne dek bundan daha acıklı bir hikâye yazılmadı. Bu hikâye sizi etkilemiyor mu?"
"Sanırım hayır."
"Siz bu kadar soğuk bir insan mısınız? Bu kadar vurdum duymaz mısınız?"
"Sadece bunun bir trajedi olduğunu düşünmüyorum ."
"Trajedi tam olarak bu,"
"Ama onun bu iki âşıkla alay ettiği çok belli,"
"Kimin?"
“Shakespeare'in."
"Lütfen izah edin ..."
"Romeo ve Juliet arzu ettikleri her şeyi elde edebilen iki zengin aile çocuğu. Şimdi de birbirlerini istediklerini düşünüyorlar.’’
"Onlar birbirlerine âşık ..."
"Birbirlerini doğru düzgün tanımıyorlar bile."
"Bu ilk görüşte aşk."
"Bu sadece ilk görüşte, 'Ah, ne kadar da hoş birisi' diye düşünmek. Shakespeare, Romeo ve Juliet'in birbirlerine âşık olduklarına inanmamızı isteseydi daha ilk sahnede Romeo'nun Rosaline'e kafayı taktığını söylemezdi. O bu oyunda aşkla alay ediyor."