Geçen sene okuduğum bu kitabı ara ara açar kısa okumalar yaparım. Geçenlerde kitabın ölümle ilgili bölümüne denk geldim. Genel bir incelemeden ziyade kitaptaki bu bölümün bende uyandırdıklarını paylaşmak istedim. Keyifli okumalar.
''Doğduğunda sen ağlamıştın, herkes bayram etmişti. Öyle bir hayatın olsun ki öldüğünde herkes ağlasın sen bayram
“Ağrı ve acılarımızı önemsidiğimiz kadar, mutlu anılarımızı önemsemiyoruz!
Üç gündür dişim ağrıyor. Öyle güzel sızlıyor ki, ondan başka hiç bir şey düşünmeme izin vermiyor. Hatta plan bile yaptırıyor. Yeniden ağrı çoğaldığında, iğne yaptırmak için diş hekimine gitmeliyim diye programımı sorguluyorum!
Peki ya mutluluk öyle mi?
Kendini devamlı hissettiren, mutluluk sinirlerinize basan bir kahkaha türü var mı mesela? Ne yazık ki yok!
Mutluluk, acıya göre çok çok sönük! Tebessümden her an, bir bakış ve duruşla vazgeçebilirsiniz! Ama sevdiğinizle buluşmayı bile erteleyip, diş hekimine gidersiniz. Acı beklemez, ertelenmez. Acıyı ertelemenizi, anca daha büyük bir acı sağlayabilir. Acı aynı zamanda çok daha egoisttir. Acılı birini dinlerken, gülmek ayıptır. Ama gülen birinin sohbetini, acınızla ve gözyaşınızla böldüğünüzde kimse yadırgamaz!
Çoğu insanın hayatında acı başrol oynuyor, mutluluk ise figüran!✌️🖌
Yazma konusundaki özrümü görmüyorum , bağlanmak , bağlılık gibi bir şey işte burada yazmaya zorluyor beni. Yazıyorum. Hayat istemesem de oynuyor benimle. Bazen kendimi bir sahnede figüran gibi görüyorum, dekor hazır, ''perde'' deniliyor ve doğaçlama başlıyor. Kurgu yok, hazırlık yok , ne zaman ne olacağı belli değil, oynuyorum
İyi oyuncu muyum?
BAZEN GEZEGENİMİZ ACABA EVRENİN TIMARHANESİ Mİ DİYE DÜŞÜNMEDEN EDEMİYORUM.
***Hepimiz deli doğarız. Bazılarımız deli kalırız. Samuel Beckett
21 deli kadının öyküsü! (bölünmüşlüğü, parçalanmışlığı, doğupta ölememişliği, ölüpte tabutuna sığamayışı, yanıpta tutuşamayışı, tutuşupta sönemeyişi)
Çünkü kadınların dünyası normalinden bir iki adım geri
Sonbaharların kralı gelirmiş meğer İstanbul'a
Ciğerlerimin filmini çektiler
Ciğerlerim artiz oldular icabında
Akut alevlenmiş kronik bir sonbahar gibi bakıyordu
Sigara figüran falan.
Ben kırmızı bir yaprağı oynuyordum esas kız olarak
Uçuşuyordum, uçuşmakmış meğer benim anlamım
Ben bunu geç anladım.
Senin için şiir yazacaktım İstanbul
İsmini ağrı koyacaktım.
Oysa bir şiir niyeydi sanki
Yer içer sevişir miydi sanki bir şiir
Hamsi ısmarlar mıydı mesela bir şiir insana?
Fotoğraf çektirebilir miydi mesela hipodromda atlarla?
Rakı içebilir miydi Samatya'da
Bir şiir uyur muydu kuş gibi
başını alıp da kanatlarının altına?
Oysa bir şiir neydi sanki
Ben seni ciğerimin köşesindeki arıza kadar sevdim
Bir şiir seni bu kadar sever miydi sanıyorsun İstanbul?
Bizi okuyan, okuyacak olan herkese merhaba. Biz kim miyiz? Az bekleyin ya da beklemeye ne hacet kendimden başlayarak tanışalım sizlerle, sonrasında söz diğer arkadaşlarda.
Ben Neşe Cengiz 'in kitabına da adını verdiği ilk öyküsünün kahramanı Alaaddin. Evet evet buna lütfen dikkat edin Alattin değil Alaaddin.
Küçük Emrah film repliklerini az
Eksilir misin yazsan:)
‘’ Sırf ileride senin canın sıkılmasın diye , bir şeyler mi yazmak zorunda mıyım’’
Okudum, okuyanlar olmuştur, muhakkak ki okuyacaklar da olacaktır bu cümleyi. Herkesin farklı cevabı vardır kendince. Ben söylemeyeceğim isteyen kitabı okuduktan sonra söyleyebilir efendim herkesin özgürlüğü kendi ruhuna göre.
Zaten
“Ümitle açılıp kazançla kapanan bir kitap, iyi bir kitaptır.”
Alphonse Daudet
Kitap hakkında düşüncelerime geçmeden önce yazar hakkında düşüncelerimi buraya yazmadan geçemeyeceğim. Lise zamanlarında kısa kısa araştırmalar ile tanımaya başlamıştım. O zamanlar kitaplarını okuyabilmek için pek müsait (üniversite sınavlarına hazırlık) olamasam da
Sekiz öyküden oluşan, Livaneli'nin sosyolojik, politik ve dini ideolojilerini her hikayeye ayrı ayrı serpiştirip sentezlediği orta güzellikte bir hikaye-öykü kitabıdır.
ARAFAT'TA BİR ÇOCUK.
Ülke ismi belirtilmese de, benim Almanya olarak tezahür ettiğim bir ülkede, hem gurbette hem sılada yabancı olan Alamancı bir ailenin küçük çocuğu
"Gitmek, gitmek, gitmek..... isterim hep."
Ah Tezer, o kadar iyi anlıyorum ki seni!
Peyami Safa 'nın "Dünyasından memnun olmayanlar ne kadar benziyorlar birbirlerine." sözü misali... Çocukluğundan yetişkinliğine kadar hep gitmek istemiş, o aradığın huzurun hep başka yerlerde olduğunu düşünmüşsün sen de. Bulunduğun yere ait