"Ne zaman ki iyileriniz yağcılık etmeye başlar, kötülerinizde rezaletleri açıkça işler duruma gelir, idarecilik /yönetimi görevleri de ne zaman deneyimsiz gençlerinizin eline geçer ve fıkıh/ İslam Hukuku bilgisi de en rezil ve değersizlerin eline geçerse, işte böyle bir zamanda/ dönemde iyilikleri emretme ve kötülüklerden Men etme görevi de terkedilir. " Resulullah (Sav)
Sayfa 263Kitabı okudu
Yatakta uzanıp Kur'ân okunmasında, tesbih ve tekbir getirilmesinde sakınca yoktur.
Sayfa 36 - *ezberden okumak kastediliyor olmalı.Kitabı okudu
Reklam
Nikâhı merasime nasıl çevirdiğimizi anlatayım: Kız ve erkek tarafı geliyor. Aileler de hazır. O ana kadar birçok külfetin altına girilmiş. Düğün salonu ayarlanmış, davetiyeler basılmış, eşyalar ayarlanmış. Evlenecek olan kardeşlerime soruyorum: " Mehir olarak ne belirlediniz? " Birbirlerinin yüzüne bakıyorlar. Böyle bir gündemleri olmamış ne yazık ki. Müslümanların çoğu nikâhı "Hoca bir şey söyleyecek, olacak ve bitecek bir merasim..." olarak görüyor. Nikah böyle mi olmalı? Biz buna akit dedik, sözleşme dedik. Tüm şartları bilinmeden böyle bir sözleşmeye nasıl taraftar olunur? Orada imzalar atılacak. İlle de resmi anlamda bir imza atılması gerekmiyor. Allah adına bir söz verilecek. İnsan bunu eşiyle konuşup gündem etmez mi hiç ? Bir fıkıh kitabından iki üç sayfa okunmaz mı?
Sayfa 63 - Siyer Yayınları 7. Baskı
Her cüz, kül’den başka bir şey olmadığı gibi, ayniyle küllün kendisi de değildir. Meselâ, fıkıh insanın gayridir demek caiz olduğu halde, fakih’in  gayridir demek caiz değildir. Zira insan fıkhın sıfatına delâlet eden bir şey değildir. Binaenaleyh, birisinden anlaşılan mâna, diğerinden an­laşılan mânadan ayrıdır anlamında, cevher ile kaim olan araz, cevherin  gayridir denmesi gibi, sıfat da, kaim olduğu zatın gayridir demek caiz  olur. Bu da ancak iki şartla caiz olur: Birincisi: Şeriatın bunu menetmemesidir. Bu da Yüce Allah’a  mahsustur. İkincisi: Başkası lâfzından, kendisine izafe edilen şey bulunmak­sızın, varlığı mümkün olan şey anlaşılmamalıdır. Çünkü bundan, eğer bu mâna anlaşılırsa, Zeyd’in siyahlığı, Zeyd’den başkadır demek caiz olmaz. Zira siyahlık Zeyd olmadan mevcut değildir. İşte böylece, gerek mânanın, gerekse lâfzın ayrı ayrı oynadıkları roller meydana çıkmış oluyor. Binaenaleyh, açık olan hususlarda sözü daha fazla uzatmanın bir anlamı yoktur.
Sayfa 103Kitabı okudu
Talebelerinden Ebû Sâlih naklediyor:  “Bir gün İbn Abbas’ın evine doğru geldim, ne göreyim yüzlerce insan evin kapısında durmuş, ondan bir şeyler öğrenmek için bekliyorlar. İçeriye girdim, dışarıda olanları ona haber verdim.  Kalktı  abdest aldı, evinin büyük odasının üst köşesine oturdu.  Dedi ki:  “Çık dışarı! Kur’ân’ın te’vili ve  tefsiri  için soruları olanları içeriye al!” Çıktım dışarı: “Kur’ân konusunda sorusu olan gelsin dedim” onlarca insan içeriye girdi. Hepsinin soruları vardı; sordular, hepsine cevaplar verdi. Onlar çıktı; “Şimdi helâl, haram -yani fıkıh- konusunda soruları olanları içeriye al” dedi. Onlar geldi. Sonra: “ferâiz (miras hukuk) hakkında sorusu olanları” dedi. Onlar geldi ve çıktılar. Sonra: “Arapça ve şiir hakkında soruları olanları al” dedi. Onlar da geldi ve sordular. Ben onun ilmine, zekâsına, hafızasına hayran kalmıştım. İbn Kesîr,  el-Bidâye,  VII,  87.
Sayfa 387 - Siyer YayınlarıKitabı okudu
Ömer Tuğrul İnançer
Dinin tasavvuf boyutundan söz edebilir misiniz? Din üç sacayağı üzerine oturur: İmân, İslâm, ihsân. Tasavvuf ihsân boyutundandır. Yâni ihsân, sen Allah'ı görmüyorsan da O'nun seni gördüğünü bilmendir. Hatta sadece bilgi değil öyle davranmandır ihsân. Tasavvuf işte bu ihsânın müesseseleşmiş şeklidir. Ama bugünkü fotoğrafına bakıldığı
Sayfa 55 - HayyKitap genişletilmiş 2. Baskı, Şubat 2012Kitabı okudu
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.