149 syf.
·
Puan vermedi
Mevzu ile alakası yok, yıllardır kafamı kurcalayan bir mesele vardı, onu da çözdüm sonunda. Aha burada da sizinle paylaşıyorum. Mesele basit ama benim için çok önemli. Yıllar önce İstanbul'da yaptığım absürd esprilere, anlattığım fıkralara Ankaralıların bayıldığını fark ettim. Yahu diyorum kendi kendime, burada bir sorun var. Ankara, İstanbul'un 10 yıl gerisinde mi acaba? Üstüne üstlük espri kaliteli, fıkra zekice değil, neden bu kadar gülüyor Ankaralı? Sonuçta boş bulunup anlattığım bir şey. Mesela şöyle bir espri: "Ayakkabın mı eskidi, at gitsin! Çorapların mı eskidi at gitsin! Pantolonun mu eskidi at gitsin! Eşek gelsin!" Bu. Ancak boş bulunup gülebilirsin buna? Öyle değil mi? Değil. Adam güldükçe gülüyor. İşte yıllardır kafamı kurcalayan mesele bu. Nasıl mı çözdüm mevzuyu? Valla zor oldu ama çözdüm. Şöyle oluyor: Malum memur şehri Ankara. Orada ya da burada karşınıza çıkan on kişiden yedisi bir kurumda ya bir memur ya da bilmem ne daire başkanı. Fıkrayı dinley
İsmet Saat Kaç
İsmet Saat KaçEbubekir Kurban · Orhun Yayınları · 201253 okunma
Carrie, ''Jack. . . '' dedi. ''Bak sana bir fıkra anlatayım: CIA, FBI ve LAPD* en azılı suçluları yakalamada en iyi olduklarını ispat etmek istiyorlarmış. Başkan Obama bir sınama yapmaya karar vermiş. Ormanın birine bir tavşan salmış ve her birine tavşanı yakalamasını söylemiş.'' Carrie ve erkek kardeşi konuşmaya hep böyle fıkralar anlatarak başlarlardı. Jack ''Tamam. . . '' dedi. "Sonra CIA ormana dalmış, ormanın her yerine hayvanlardan muhbirler yerleştirmiş. Ormandaki tüm bitkileri ve hayvanları sorgulamış. Üç haftalık kapsamlı bir araştırmadan sonra en sonunda öyle bir tavşanın hiç olmadığı fikrine varmışlar.'' Jack kıkırdadı. ''Ormana giren bir sonraki ekip FBI olmuş. Hiç bir iz bulamadan geçirdikleri iki haftadan sonra FBI ormanı ateşe verip içindekilerle birlikte tavşanı da kül etmiş. Ve bunun için asla özür dilememişler. Tavşanın bu sonu hak ettiğini söylemişler!'' Jack yeniden kıkırdadı. ''Sıra gelmiş LAPD'ye. Onlar da ormana girdikten iki saat sonra fena dayak yemiş bir ayıyla çıkagelmişler. Ayı histeri içinde bağırıp duruyormuş: 'Tamam, tamam... Ben bir tavşanım! Ben bir tavşanım!'' Jack bu kez bir kahkaha attı. * LAPD = Los Angales Polis Teşkilatı. (Ed. N.)
Sayfa 203204Kitabı okudu
Reklam
''Urfa'da yaşlı bir adam bana bir fıkra anlattı. Bir adam Urfa'ya gelmiş bilmem kaç yıl önce, 20 yaşında bir delikanlı, hayran kalmış Urfa'ya; herkes evine çağırıyor, herkes selam veriyor, herkes kardeş gibi davranıyor, inanılmaz bir güzellik. Sonra bu adamı Urfa'nın ahırlarına götürmüşler. Dünyanın en güzel atları tabi. Urfa tarihten bu yana çok ünlüdür atlarıyla. Asurlular devrinde her yıl Asurlulara 360 tane at verirmiş Çukurova. Adam bir ay kaldıktan sonra memleketine dönmüş, sonra 90 yaşına gelmiş, yahu şu dünyada zaten ölüp gideceğiz, ağzımın tadıyla ayrılayım şu dünyadan demiş, yeniden gitmiş bakmış ki selam verse kimse yüzüne bakmıyor. Yıkılmış, bir de atlara bakayım demiş. Bir sürü at, derisi kemiğine yapışmış, dağlarda yayılıyor. Şaşırmış kalmış adam, keşke gelmeseydim buraya demiş. Bir hanın önünden geçerken yaşlı bir adam uyukluyormuş, ağzına, yüzüne sinekler dolmuş. Uyandırmış, hele kalk, yahu, demiş, burada bir zaman çok iyi insanlar, çok güzel atlar vardı, ne oldu? demiş. Yanıtlamış karşısındaki: "O iyi insanlar o güzel atlara bindiler, çektiler gittiler." *Yaşar Kemal - İyi İnsanlar/Güzel Atlar
 Her kesin keyif sürdüyünü fark etti. Dans ediyor, fıkra anlatıp gülüyor, bade çınlatıyorlardı... Sessizce  kapıyı açıp alkol, tütün kokulu o alemden koptu, nerdivenlerle bahçeye indi. Ay kocamandı, her tarafı nura boyamıştı. Önce zannetti ki, nihayet kar yağmış. Eyilerek yerden elleriyle kar almak istedi. Fakat parmakları toprağa deyince anladı ki,  bu yeni yıl da karsız geliyor ömürlerine. Sigara yaktı. Eskiden öyle sanırdı ki, bu hayatda hiç bir şey ebedi deyildir.  Bu yüzden de kendi başarısızlıklarının da geç biteceğine inanırdı... Artık bu inancını bile kaybetmişti.... Varis Yolcuyev. ''Unutulmuşlar''
724 syf.
5/10 puan verdi
Anlaşılması kolay bir kitap değil. Şöyle düşünün; gün içinde yaptıklarınız, söyledikleriniz o an için aklınızdan geçen tüm düşünceler yazıya dökülüyor. Olayı toplarlayıp anlamak içi zorlamak gerekiyor. Kitabı yarım bırakan bir çoğunluğun olduğunu duymuştum, kitabın içindeki kitabın içindeki kitapta geçen ( yanlışlıkla 2 kez yazılmadı bu kelimeler)
Tutunamayanlar
TutunamayanlarOğuz Atay · İletişim Yayınları · 202061,4bin okunma
Fıkra şöyle: "2 artı 2 kaç eder?" diye soruyorsunuz. Aldığınız yanıt sorduğunuz kişinin mesleğine göre değişiyor. Muhasebecinize sorarsanız yanıtı "Kaç olmasını istiyorsunuz ? " oluyor. ABD başkanı "2 artı 2, 4 milyar eder. " diyor. Psikanalizciniz ise, "Şuradaki divana uzanın ve bunu neden bilmek istediğinizi bana anlatın." yanıtını veriyor.
Reklam
550 syf.
·
Puan vermedi
·
8 günde okudu
Kitap beklediğim kadar iyi değildi. Ben daha fazla şeyler bekliyordum. Ama yazarın hakkını da vermek lazım. Tevrat, İncil ve Kuran'daki ayetleri , bunların içindeki hikayeleri ve efsaneleri çok güzel harmanlamış. Kitap fıkra gibi. Yahudilikten dönme bir Hristiyan olan Aben Baruel'in engizisyon tarafından yakılmasıyla başlıyor. Baruel yakıldıktan sonra arkadaşlarına birer şifreli mektup bırakıyor. Ve 3 arkadaşını birbirlerine bağımlı kılıyor. Bir yahudi , bir müslüman ve bir hristiyan (fıkra gibi olduğunu söylemiştim) Gökyakut kitabını aramak için yola düşüyorlar ve olaylar bu şekilde devam ediyor. Çok iç açıcı değil ama çok da kötü değil.
Gökyakut Kitap
Gökyakut KitapGilbert Sinoué · Arion Yayınevi · 200313 okunma
Yahya Kemal Beyin dalgınlığı şairken hoşa gidebilir. Arkadaşımın uydurma sağırlığı, şahsi işlerinde kendisi için faydalı olabilir. Fakat bir memleketi idare eden bir fıkra, ağzından çıkanı kulağı işitmeyecek kadar sağır ve dalgın olursa, o diyarın encamı nereye varır
Fıkra Molası smile ifade simgesi Fıkra bu ya! Birleşmiş Milletler Kadın Komisyonunda aynen sormuşlar: - Kocanız sizi aldatsa ne yapardınız? Cevaplar enteresan… Alman: Kendimi öldürürdüm. İtalyan: Kocamı öldürürdüm. İspanyol: İkisini de öldürürdüm. Japon: Önce o kadını sonra kendimi öldürürdüm. Amerikalı: Nafakamı hesaplardım. Fransız: Ben de sevgilime giderdim. Rus: Votka, bu işler için var zaten. İngiliz: Viskiye sarardım. Arap: Hocaya gider muska yazdırırdım. Türk: Benim kocam asla öyle bir şey yapmaz!
Sayfa 308Kitabı okudu
160 syf.
10/10 puan verdi
Nasrettin Hoca'nın fıkra ve ders niteliğinde ki hikayeler yüz yıllar geçse de eskimeyeyek.Biraz gülümsemek ve düşünmek için herzaman okuyacağımız bir eser...
Nasrettin Hoca
Nasrettin HocaDefne Güler · Çocuk Gezegeni · 201265 okunma
Reklam
Edebiyat; sinemadan, resimden, müzikten, operadan, baleden daha çok malzeme sunar bize. İlişkilerimizi güçlendirir, şekle sokar, estetize eder. Shakespeare’den bir cümle, Yunus Emre’den bir beyit, Karacaoğlan’dan bir mısra, Nasreddin Hoca’dan bir fıkra, Evliya Çelebi’den bir hikaye, Oğuz Atay’dan bir espri, İsmet Özel’den bir şiir, Nihat Genç’ten bir pasaj ile neler yapılmaz ki! Bunları kullanarak iş kur, yuva kur, dostluk kur.
Size komünist zamanlardan kalma eski bir fıkra anlatayım.Doğu Almanya'dan bir adam Sibirya'ya çalışmaya gönderiliyor.Mektubunun denetçiler tarafından okunacağını biliyor ve arkadaşlarına şöyle diyor:"Gelin şöyle bir şifre oluşturalım.Eğer benden mavi mürekkeple yazılmış bir mektup alırsanız orada yazdıklarımın gerçek olduğunu bilin.Ama kırmızı mürekkeple yazılmışsa yalandır."Bir ay sonra arkadaşları ilk mektubu alıyor.Mürekkep mavidir.Mektupta der ki:"Burada her şey harika.Dükkanlar güzel yiyeceklerle dolu.Sinemalar batıdan güzel filmler gösteriyor.Apartmanlar büyük ve çok rahat.Tek satın alamayacağınız şey kırmızı mürekkep."Bizim yaşadığımız da bu.İstediğimiz bütün özgürlüklere sahibiz.Tek eksiğimiz kırmızı mürekkep:tutsaklığımızı ifade edecek dil. Alıntıdır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.