Kitabın başlarında gördüğümüz gibi, Mrs. Reed'in neden Jane Eyre'i sevmediğini bir türlü anlam veremedim. Eğer iyi kalpli, merhametli ve buna benzer insani özellikleri olsaydı, öksüz kalan bu kızı kendi çocukları gibi görür ve severdi. Jane Eyre küçük yaşta olmasına rağmen, fikrimce olağanüstü bir çocuk; yaşıtlarına rağmen verdiği cevaplar, kendini kimseye (Yengesi dahi olsa) karşı ezdirmeyişi mükemmel. Okulunda yaşadığı aksiliklere rağmen başarılı bir şekilde öğretmen olan ve gönlünü Rochester gibi yalancı bir adama kaptırması da şaşılası bir durum değil bence. Kitabı okurken, malikanedeki sırrın ne olduğunu ben de merak etmiş, Jane gibi şaşkınlığa uğramıştım. Kim ister sevdiği adamdan üstelik düğün günü böyle şeyler görmeyi ve duymayı. Rochester'in arkadaşlarına hiç ısınamadım; kendi öyle olmasa bile, kibirli, zenginliğiyle hava atan arkadaşlar edinmiş. İlerleyen yerlerde ise St. John'un evlilik teklifini reddetmesine sevindim. Buna gerçek aşk mı denir bilinmez ama sevdiği adamın gözleri görmüyor dahi olsa, ona büyük bir sevgiyle bağlandığını görebiliyoruz Jane Eyre'in. Ama son olarak, keşke Adela'yı yanlarına alsalardı.