Erdem de hiç kuşkusuz, en güzel kokuyu yakıldığı ya da ezildiği zaman veren değerli tütsülere benzer; gerçekte mutluluk çok çok kötülüğü, mutsuzluk da erdemi doğurur.
İyice ölçüp biçtikten sonra bir kimsenin yalan söylediğini ileri sürmek, onun Tanrıya karşı gözüpek, insanlara karşı ise ödlek bir kişi olduğunu söylemektir, çünkü yalan Tanrı ile yüz yüzedir, ama insanla yüz yüze gelmekten ürker.
Yalanın tutunmasına yol açan şey, insanların gerçeği bulmak için göze almaları gereken güçlükler ile emek, ya da bir kez bulunduktan sonra gerçeğin insan kafasına yükleyeceği zorunluluklar değil, yalanın kendisine duyulan doğal ama cılk bir sevgidir.
Kuşkusuz, uçarılıktan hoşlanarak kesin bir inancı benimsemeyi boyunduruk altına girmek sayan, gerek düşüncelerinde gerekse davranışlarında özgür kalmak isteyen kişiler vardır.
Ölüme rağmen yaşamak ve sevmek gerektiğini hissediyordu. Sevginin onu umutsuzluktan kurtardığını ve bu sevginin umutsuzluk tehdidi altında daha güçlü, daha temiz bir sevgi olduğunu hissediyordu.
Ölümün nasıl bir şey olduğunu kesinlikle bildiklerinin kanıtı, ölmek üzere olan insanlara nasıl davranmak gerektiğini ikisinin de bir saniye bile kuşku duymadan bilmeleri ve onlardan korkmamalarıydı.