Bir hayal var; yaşanması mümkün…
Simeranya, bir ütopya… İnsanın makinalaşmadığı kabiliyetlerinin her yaş ve meslekte serbestçe gelişmesine imkan tanıyan bir okul…Simeranya, bir ahenk ve sükun atmosferi…Ruhi sıkıntıların dindiği manevi tevekkül iklimi…Kazançların hakça bölüşüldüğü, çalışmamanın yasak olduğu, gelirlerin servetler yerine üretime katıldığı bir düzen…
Bir de gerçek var, realite ; yaşadığımız…
Kendimize hayran, kendimize düşman ve kendimize yabancı olduğumuz çetin bir çağ… Maddenin, ölçünün, fiziğin, matematiğin altın çağı; ruhun, maneviyatın mağara çağı… İnsanın makinalaştığı, makinaların insanlaştığı pis bir çağ ; insanın en yalnız çağı… Yalnızlaşıyoruz…Yalnızız…Konfor aşkıyla sonumuzu hazırlıyoruz. Şehirler ışıklara boğulurken ruhlarımız karanlığa batıyor. Değerlerimiz yozlaşıyor, dünya huzursuzluğu yaşıyoruz. Başımızda sersemletici gaflet rüzgarları…
Kısacası modern tabirle; hayaller Simeranya, hayatlar Paris…
Bir ben var bizde; saklıyız onun içinde…Melek de ,şeytan da var ruhumuzun gizbelerinde…Mesele hangisini serbest bıraktığımızda…
Kitabın ruhu şu alıntıda saklı:
Ey insan!
…
Bırak şu maddeyi, boğ şu ölçü dehanı, doy şu fizik ve matematik tecessüsüne, kov şu kemiyet fikrini, dal kendi içine, koş kendi kendinin peşinden, bul onu, bul kendini, bul ruhunu, bul, sev bil, ân, gör, kendi içinde gör Allah'ını. Kendine dön, kendine bak, kendine gel.