❣️Sevgili kalbim bunlar sana olan öğütlerim: Giriş: Seninle bir çeyrek asır bitti. Tüm mevsimleri gördün. Yaprak döktüğün de oldu, yeşerdiğin de. Kangren olmuş hayallerini kesip gerçeklerle yaşamayı da öğrendin. Gemileri yakmayı, kördüğüm olan ipleri kesmeyi öğrendin. Ne kadar yansa da yüreğin başkasının söndürmesini beklemeden kendi cehennemini de sevdin. Yandım diye feryad ederken için ham bir yemiş olduğunu farkettin. Savaştığın da oldu, yaralar aldığın da. Sabah kalktın, güneş gibi yeniden doğdun. Sen kendine herşey oldun. Fırtınalar koparken derinlerinde, meltemlere de yön verdiğin oldu. Hülasa, çarpık bir kentleşme gibiydin: Düzensiz ve karışık.
🫀Ey kalbim! Bu ne dağınıklık toparla biraz kendini. Çünkü biz şimdi seninle bir hürriyeti bölüşeceğiz.
✋Gelişme: Kendim, kendi ellerimle, kendi kendime; kendi kalbimi doğurtacağım bir EBE eliyle.
🌾Sonuç: Ve son olarak "Dün öldüm, henüz yaşamadım, yarın doğacağım."
KADIN 🌼
Kadının yeri hep ayrı olmuştur dünyada
Yaradanın gözünde.
Kadın biriciktir, tektir.
Papatya kokusundan farksız renk renk açan çiçektir.
Cennetten gelen huridir, incedir, zariftir, hoştur, güzeldir.
Hep bir esenlik içinde var olmuş, olacaktır da.
TÜRK EDEBİYATI İÇERİSİNDE EN BEĞENDİĞİM İLK 10 ESER İÇİNDESİN
Neden mi? Başlayalım o halde.
Peyami Safa'yı herkes sevmez. Bunu hala anlayabilmiş değilim. O kadar dergi alıyorum yahu dedim ben neden hiç kapakta bir 'Peyami Safa' göremedim bugüne kadar? Nedir bu ön yargı?
Hep aynı yüzler dönüp dolaşıp karşımıza çıkarken neden bu muhteşem yazar,
dinleyeni kalmayan her hikaye bitmiş midir
son cümlesinde ölür mü kitaplar
baştan söylenmek istenmez mi şarkılar
orkestra sustuğunda
cennete mi cehenneme mi gider notalar
kuşlar ölünce gökyüzüne mi gömülür
kendini taşlayamayan insan , şeytanı mı taşlar
sevginin ve hislerin açık arttırması olur mu
hep en az verende mi kalır kalbin
biz yola koyulsak
yetişir mi peşimizden güzel günler
biz rüzgar ekmedik , bu Fırtınalar ithal
sence
saklanırsak mı geçer
yoksa sarılırsak mı ..
Güzel bir hayat yaşarken, beklenmedik bir durum ortaya çıkar ve bütün mutluluk yok olur. Dıştan sakin görünen fakat içinde fırtınalar kopan, hayata küsmüş bir şekilde devam eden insandır Raif.. Yüreğimde Raif 'e karşı bir acı hissediyorum hala.. Mükemmel roman.
Kimi zaman deniz olup, büyük yük gemilerinin ağırlığıyla yaşamaya çalışıyorum. Kimi zaman büyük büyük fırtınalar olup o gemileri batırıyorum. Bazen gemi olup deryalara bırakıyorum kendimi. Kimi zamansa geminin kaptanı olup karaya hasret kalıyorum.
Yaşamak adlı davanın yargıcı olan,
Vicdan muhasebesi yapan,
Kendi içinde mahkemesini kuranlardır ince ruhlu insanlar.
İntihar ederek yaşamına son veren, Doğu’nun Franz Kafkası olarak bilinen Sadık Hidayet Kör Baykuş’ta ruh durumunu şu şekilde ifade ediyor:
Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.
Bana göre değildi bu dünya; bir avuç yüzsüz, dilenci, bilgiç, kabadayı, vicdansız, açgözlü içindi; onlar için kurulmuştu bu dünya.
Bazı kimselerin ölümle savaşı daha yirmisinde başlar.
Kimse göründüğü kadar dayanıklı değildir. Sadece görünmeyen yangınlar, duyulmayan fırtınalar, gizlice çürüyen ruhlar vardır.
Sergey Yesenin ise son şiirinde "Şu yaşamda yeni bir şey değil ki ölüm.” Der "Ama yaşamak da yeni sayılmaz kuşkusuz.”
Sylvia Plath’ın son satırları ise söyledir: "Karanlığın sızdığını görüyor musunuz çatlaklarımdan? Tutamıyorum içimde hayatımı."
Mutluluğun enkazına giden süreçte,
Etken düşüncenin empoze edildiği döngüydü küçük çatlaklar.
Etrafımızdaki insanların birleşim kümesi olmaya zorlanmış,
Edilgen, kendinden uzak olan ruh sürgüne gönderilmiş.
Bu noktada içe atılan en gürültülü sessizliğin yankısında sağırlaşmış.
Neydi ölümün simgesi?
Sonsuz bir sessizlik mi?
Bağırmayı unutanların çığlıkları mı ?
𝔈.𝔇.
Sizinle konuşmak istiyorum, ama yüreğimde fırtınalar kopuyor, kafam çalkalanıyor, düşüncelerim karmakarışık; kendimi bir çocuk durumuna düşmüş görüyorum.