Ayı Muhittin, demiri nakış işler gibi şekillendirirdi. Alın terini nala, orağa, sabana çevirmek belki de ibadet yerine geçiyordu.
Kaba saba elleri, ateşe her imza atışında kâtiplere taş çıkarırdı.
O kadar kıvrak ve nazikti!
Kırkındaki kadının doğurduğunu duyan köyün çalkalanması öğleyi bulmazdı.
Sadece köy çapında kalmazdı ki!
Havadisin, dikenlerden zıplayarak
sapaktan öte iki üç kasabaya da uğraması kaçınılmazdı.
Hidayet, kendi hâlinde yaşardı. Sabahtan akşama dek orada burada zaman öldürürdü.
Her kadının, eşi gibi dırdır edeceğini varsaydığı için tekrar evlenmemişti. İhtiyarladıkça yaşama sevinci azalsa da on seneden beri kuşlar kadar özgürdü!