“Otlar, çiçekler de hayat sahibidir; yaşamak buysa eğer. “
Kendi içinde, sadece kendisiyle ve yapayalnız; duygusuzca, iyi ya da kötü herhangi bir olaya tepki vermeden,
ümit etmeden, öylesine-anlamsızca ve sessizce yaşayıp giden,
belki de robottan ayırt edilemeyecek kadar sistematik ve tekdüze rutinlerden oluşan kapkaranlık ömrünün günlerini
İnsan tertemiz bir fıtrat üzere doğar. Yaratılışı ve özü itibarıyla insan güzeldir. Ama dünya ile ve çevresiyle kurduğu temas onu o temiz özünden adım adım koparır.
Dünya. Şefkat ve merhametin bol olduğu, bununla birlikte zulüm, kan ve gözyaşının da bulunduğu; iç içe geçmiş sistemler ve sürekli tekrarlanıp yenilenen varlıkların yer aldığı büyük bir toplanma alanı. Bunca varlık insanın her an gözlerinin önünde duruyor; gökyüzünde veya yeryüzünde, evinde ya da kapısının önünde, yemek tabağında ya da bardağında,
İnsan, metafizik düzlemde, bir fıtrat sahibi olmakla birlikte kendini mutlak anlamda belirleyen sâbit, değişmez bir doğaya mâlik değildir; bu nedenle insan olarak doğulmaz ama insan olmak öğrenilir.
Bu çerçevede İslâm, bir insan olma öğretisidir; öğretmen ise Rab (terbiye edici olan) Tanrı'dır ve ideal örnek de, O'nun Resûlu Hz. İnsan'dır; öğretinin kendi de dindir; nihaî amacı ise insanı, metafizik koruma ve güvenlik altına almadır.
Bazıları, günlük hayatta ya da sosyal medyada, Müslüman kadının duruşu, ahlâkı, örtüsü hakkında söylediğimiz şeyleri, yahut bir yabancı ile konuşma, yazışma vb. hususlardaki sözlerimizi fazla buluyor olabilir.
Nefis bazen ‘nakl’i kabul etmede zıt davranıp itâatsizlik edebilir. Fakat mevzûya ‘akıl’ çerçevesinden bakıldığında da, âkil olan her
Öyle bir yalnızım!
Dünyevi hayat sarmıyor beni,
Ey Allah'ım seni arıyorum,
Ölmeden seni bulmak isterim;
Fıtrat dediğin o kodlamaya dönmek istiyorum,
İçim içimde zindan olmuş,
Koyuda Yusuf misali,
Balığın karnında Yunus hâli,
Beni bana bırakma ziyan dayim,
Seni ararken!
Aklıma ve kalbime dikenler batıyor...