80 syf.
·
Puan vermedi
Psikanalize Giriş
Kitap psikanaliz tanımıyla başlıyor...gündelik zamanlarımızda sık karşılaştığımız bazı eylemlerimizin(hatalı eylemler) altında bir anlam olduğunu vurguluyor. Bu hatalı eylemler psişik bir durumla alakasının olmadığını ve belki de bunun bozukluğundan kaynaklanan bir durum olduğunu anlatıyor. Bir çok örnekle bunu gözler önüne seriyor; -mesela bugün toplantı yapma isteği olmayan bir yöneticinin üyelere dönerek evet toplantı için yeterli sayıda oturum sağlanmıştır dolasıyla toplantıyı kapatıyorum( açıyorum) demesi aslında yöneticinin bir an önce toplantıyı bitirme isteğinden tam tersini ifade ettiğini anlamak gerektiğini söylüyor Freud. Kitap bu ve benzeri örneklerle teoriyi güçlendiriyor. Her hatalı eylemin de bir anlam taşıması gerektirmediğini buna sebep olan fizyolojik yapımız, gündelik heyecanımız, stres yapmamız vs. Etkili olduğunu da ifade ediyor. Bana kalırsa bu kitap ikili ilişkilerimizde ve topluma bakışımızı değiştirecek nitelikte, her iletişim kurduğumuz bireye karşı bir hatalı eylem arama telaşı bizi iletişim kurarken şüpheci bir yaklaşıma sevk edecek. Ama gerçeği görmek için, başkalarının bize yakınlık durumunda ki asıl amacını görmemiz açısından da harika bir kitap.
Psikanalize Giriş
Psikanalize GirişSigmund Freud · Cem Yayınevi · 2018775 okunma
Çocuklukta psikolojik sınırların bu­lanıklaşması, yetişkinlikte yaşanacak fizyolojik stresin önemli bir kaynağını oluşturmaktadır.
Sayfa 38 - İletişim
Reklam
duygular bastırıldığında, vücudun hastalığa karşı savunma­sı kırılır. Bastırma -duyguları farkındalıktan kopartma ve bilin­çaltına itme- fizyolojik savunmalarımızın düzenini bozup ka­fasını karıştırır; bunun sonucu olarak bazı insanlarda bu sa­vunmalar yolunu şaşırıp sağlığı korumak yerine, kişiye zarar verir hale gelir.
Sayfa 23 - İletişim
Ben de ilaçlar konusunda en kapalı görüşlü insanların dikkat eksikliği bozukluğunun ne olduğunu en az bilen kişiler olduğunu görüyorum. Karmaşık fizyolojik boyutlarını anlayamayanlar, DEB'nin ihmalkar ebeveynlerin şımarık veya sorunlu çocuklarını kontrol etmeye çalışan otoriter okulların basit bir meselesi olduğunu hayal etme eğilimindedir.
Bastırma duyguları farkındalıktan kopartma ve bilinçaltına itme fizyolojik savunmalarımızın düzenini bozup kafasını karıştırır; bunun sonucu olarak bazı insanlarda bu savunmalar yolunu şaşırıp sağlığı korumak yerine, kişiye zarar verir hale gelir.
Genital organların olgunlaşmasına eşlik eden fizyolojik süreçler, daha evvel oluşmuş bir cinsellik, yani çocuksu cinsellik bağlamında, ortaya çıkarlar…çocuksu cinsellik; çocukluğa ilişkin sahneler, düşlemler, izlenimlerle kendini var eder. Erinlik çağının baskınına uğrayan bastırılmış ödipal arzular yeniden canlanırlar.
Reklam
İçgüdüsel tepkisellikten bir adım geri atmak bize, zihin-beden aktivasyon devresini ikiye ayırabilme ve sadece beden duyularımızda var olabilme yeteneği verir. Bu duyguların nereden geldiğine ilişkin bir hikaye yaratma alışkanlığına karşı koyabilirsek bedenimizin genellikle uzayan fizyolojik tepkisini kısaltırız
Çok azımız, duygularımızın sadece fizyolojik oluşuna izin verebilme yeteneğine sahip. Çoğumuz onları zihinsel dünyamıza getirir ve kafamızda hikayeler döndürmeye başlarız; hep aynı şeyleri düşünür ve döngüsel düşüncelere kapılırız; bu da bizi duygusal bağımlılığın kısırdöngüsüne hapseder.
Doksan saniye kuralı
duyguların "doksan saniye kuralı" var ve fizyolojik olay olarak sadece bir buçuk dakika sürüyorlar. Sonra biter. Bedenimiz homeostaza dönmek ister. Stres altına girince bedenimizin kortizolü tavan yapar ve içsel kaygı devrelerimiz aktive olur; stresle başa çıkıldığı algılandığı zaman karşıt bir sistem bedenimizi yeniden dengeye kavuşturur. Bu, elbette ancak zihnimiz araya girmezse olur.
Duygulardan bahsederken bence Amerikalı antropolog Clifford Geertz'in 1970'lerde "yoğun betimleme" dediği kavrama ihtiyacımız var. Geertz zekice bir soru soruyor: Gözünü kırpmakla kırpıştırma, arasındaki fark nedir? Bu soruyu tamamen fizyolojik açıdan cevaplayacak olursak, gözkapaklarındaki bir dizi kasılma deriz ve gözünü kırpmakla kırpıştırmak aşağı yukarı aynı şey olur. Fakat gözünü kırpıştırmanın ne olduğunu takdir edebilmek için kültürel bağlamı anlamak gerekiyor. Oyun ve şakayı, muzipliği ve seksi, ironi ve yapmacıklık gibi öğrenilmiş gelenekleri anlamak gerekiyor. Sevgi, nefret, arzu, korku, kızgınlık ve geri kalan diğerlerini de. Bağlam olmadan ne olup bittiğinin sadece "yüzeysel betimleme"sine ulaşabiliyor, hikayenin tamamınıysa göremiyoruz ve hikayenin tamamı "duygu"nun ne olduğuyla ilgili.
Sayfa 23
Reklam
Dalgalar bu kadar güçlü olunca kafayı suyun üstünde tutmak zordur.
Cinsel kimyanın da kuvvetli fizyolojik etkileri vardır. Romantik bir ilişki aşırı yüksek ve alçak iniş-çıkışlar üzerine inşa edildiği zaman genellikle cinsel açıdan da iniş-çıkışlıdır ve bu da kendimizi aşırı şekilde canlı hissettirir. Seks sırasında salgılanan hormonlar güçlüdür; oksitosin bağlanma hissini artırır ve ağrı kesici görevi görür, duygusal ve fiziksel incinmeleri anlık olarak uyuşturur; dopamin ruh halimizi iyileştirir ve östrojen kadınlara her yönden genel bir destek verir. Bunlardan daha fazla istememize şaşırmamalı - özellikle de çocukluğumuzun koşullanmış dinamikleriyle iç içe geçmişlerse. Dalgalar bu kadar güçlü olunca kafayı suyun üstünde tutmak zordur.
Yetişkinlikte de çocukluk ortamlarını mı arıyoruz?
Stresli ve kaotik ortamlarda doğan çocukların, yetişkinliklerinde de benzer ortamlar arayışına girmesi şaşırtıcı değildir. Bir korku durumunda yaşadığımız zaman (fiziksel zarar, cinsel taciz ya da terk edilme) bedenimiz moleküler, nörokimyasal ve fizyolojik seviyelerde değişir. Stres hormonlarının salgılanmasının neden olduğu his ve sinir sistemimizin tepkisi, eğer onları "sevgi" deneyimiyle ilişkilendirmeye koşullanmışsak bağımlılık yapabilir.
Zihnin çalışması vücudun kuvvetini harcıyor; hergünkü denemelerimiz bunu göstermektedir. Yapılan ilmi deneylerle, uzun bir zihin çalışmasının sonunda kanda alyuvarların azaldığı görülüyor. Bütün gün zihniyle çalışanların kanındaki alyuvarların sayısının sabahdan akşama kadar değiştiğini ve her sabah çoğalarak her akşam azaldığını, yapılan denemeler ve kan sayımları göstermiştir. Bundan başka fizyolojik yaşayışımız, duygularımızın tesirine şiddetle tâbidir. Bir felâketin doğurduğu keder duygusu, sindirimle özümsemeyi güçleştiriyor. "Bir hareketi hazmedememek" sözünün mânasını düşünürken, bir hakarete uğrayan adamın hazmının güçleştiğini de aynı zamanda düşünmeliyiz. Elem ve kederin insanı bitirdiğini söylerler, doğrudur. Çünkü elem iştihayı kesiyor ve yiyip içmekten alakoyuyor. Hiddet vücutta kan dolaşımını hızlaştırıyor; korku ise onu ağırlaştırıyor. Sevinç vücudun bütün uzuvlarına yayılıyor, onlarda lüzumsuz ve düzensiz hareketler yaratıyor. Çocuk, neşeli olduğu zaman bacakları ile de gülmek istiyor.
Sayfa 21 - Dergâh Yayınları
"Hassas insanların varlığı insan ırkı için bir avantajdır çünkü insanlığın yaratıcı dürtülerini ve ihtiyaçlarını en iyi ortaya koyan insanlar bu gruptakilerdir. Dünya en iyi onların içgüdüsel tepkileri üzerinden anlaşılabilir. Normal şartlarda bunlar sanatçılar, zanaatkârlar, arayışa girenler, mucitler, şamanlar, şairler, kâhinlerdir. Hassasiyet için kodlanmış genetik materyalin hayatta kalması için geçerli ve güçlü evrimsel nedenler vardır. Kalıtım yoluyla insandan insana aktarılan hastalıklar değil hayatta kalmaya dair içsel bir niteliktir. Hassasiyet, ancak dünya hassas bir bireyin zarifçe akort edilmiş fizyolojik ve psişik tepkilerine kulak veremediğinde ıstrap ve bozukluklara dönüşür."
Çocuk, bir ebeveynin gergin öfkeli yüzü, sert sesi, acıtan kelimeleri ile karşılaştığında, hemen sevgi dolu anne veya babayla temasını kaybeder. Fizyolojik utanç durumuna ya da utancı uzak tutmak için tepkisel ve saldırgan bir öfkeye atılır. Ebeveynin isteyerek ya da istemeyerek, duygusal olarak geri çekilmesinden kendisinin, çocuğun sorumlu olduğu suçlamasını şiddetle hisseder. Sevgi dolu ebeveyn varlığının kaybı, güvensiz ve hassas bir çocuk için özellikle korkutucudur. Ayrıca, kimseyle sıcak teması hak etmediğine dair temel inancının doğrulanmış olduğunu hisseder.
701 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.