Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Çıplak İsa, Nasıra'da marangoz çırağı idi; Zeytindağı’nın üstünden geçtiği zaman, altında, kendi malı bir eşeği vardı. Biz Kudüs'te kirada oturuyoruz. Halep'ten bu tarafa geçmeyen şey, yalnız Türk kâğıdı değil, ne Türkçe ne Türk geçiyor. Floransa ne kadar bizden değilse, Kudüs de o kadar bizim değildi. Sokaklarda turistler gibi dolaşıyoruz.
Köylüler, İşçiler ve İmalatçılar ... Snelman, bütün köylülerin, işçilerin, imalatçıların ve bütün halk kesimlerinin her yönden aydınlanmasını, öğrenim ve eğitimini hayatının en önemli görevi saymış; bir zamanlar Pierre d’Amiyen’ in Haçlı Seferleri’ni kışkırttığı gibi, o da Finlandiya’da eğitim seferberliğinin öncüsü olmuştur. Snelman
Reklam
Avrupa'yi görmek ve temel kültürünü anlamak için üç şehri bilmemiz lazim:Floransa,Roma ve Prag.
Sayfa 262 - Timaş yayinlariKitabı okudu
“Dil kılıcı kınından çekildi mi, diye düşündü Hükümdar, en keskin bıçaktan daha derin yaralar açar.”
“Büyücülük için iksirlere, cinlere ya da büyülü asalara ihtiyaç yoktur. Tatlı dilli bir ağızdan dökülen sözcükler tılsımın ta kendisidir.”
“Camiye açılan devasa geçidin kapısına, aslında kendisine ait olmayan, Nâsıralı İsa’ya ait olduğu söylenen düsturunu yazdırmıştı. Dünya bir köprüdür. Üzerinden geçin ama mesken kurmayın."
Reklam
“Birbirimizden çok farklı olmamız değil, birbirimize çok benziyor olmamızdır lanetimiz.”
Nasıl sevda şarkısı erkek çocuklarını aşka hazırlıyorsa, ateşli Floransa şarkıları da İtalyan gençlerini ulusal savaşa ve özgürlüğe hazırlıyordu. Hepsi yavaş yavaş şairin ruhunu alarak tutsaklığı özgürlüğe çeviriyorlardı.
Sayfa 50 - Can YayınlarıKitabı okudu
1345 yılının Ekim ayında Floransa'da meydana gelen üzücü öykü, son tahlilde , her zaman ve yalnızca zayıfların hep haksız çıktığını ispatlayan o kutsal kuramı bilmem kaçıncı kez doğrulamaktadır.
Sayfa 27 - Tarih Vakfı Yurt YayınlarıKitabı okudu
Onlar da benliklerinin çoklu olduğunu düşünüyorlardı; benliklerinden biri çocuklarının babası, diğeri ebeveynlerinin çocuğuydu; işverenlerinin karşısında, evde karılarının yanında oldukları zamanlardan farklı davrandıklarını biliyorlardı; kısacası, tıpkı kendisi gibi, onlar da içinden çoğulluk fışkıran benlik çuvallarıydı. O halde, hükmeden ve hükmedilenler arasında elzem bir fark yok muydu? Bu noktada, başlangıçtaki soru, yeni ve ürkütücü bir biçim alarak tekrar ileri sürdü kendini: Çok benlikli tebaası kendileri hakkında çoğul değil de tekil şahıs zamiriyle düşünmeyi başarabiliyorsa, o da "biz" değil de bir "ben" olabilir miydi?
Sayfa 28 - e-kitapKitabı okudu
Reklam
"Öpmek için hafifçe büzülen bir çift kadın dudağı hayal edin", diye fısıldıyordu Mogor, "işte Floransa şehri de böyledir; kenarları dar, ortası şişkin dudaklarının arasından akan Amo Nehri üst ve alt dudağı birbirinden ayırır. Bu şehir bir büyücü kadındır ve birini öptüğünde, ister sıradan biri olun ister kral, mahveder onu."
Sayfa 124 - e-kitapKitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.