1930’ların başında Edinburg’da bir ilkokulda, Jean Brodie, sıra dışı bir öğretmen…Kalıplara uymayan ama faşist, kızları için baharını feda eden ama onları rencide etmekten çekinmeyen,dediğim dedik; tuhaf bir karışım. Yaşadıkları ve şekillendirdiği yaşamlar…Arka planda ilk savaşın izleri ve ikincisinin ayak sesleri…
Dili etkileyici; oldukça farklı bir atmosfer oluşturuyor. Tüm satırlara tuhaf bir hüzün yayılmış aynı zamanda. Belki durmadan hatırlatmasındandır hayatının baharında olduğunu…7️⃣
“Takım ruhu' türü deyimler daima bireyselliğin, sevgi ve kişisel sadakatin önünü kesmek için kullanılır," demişti kadın. "Takım ruhu gibi fikirler kadın cinsine dayatılmamalıdır, özellikle de doğası gereği kendini bir şeye adamaya hazır olanlara; bu tür kadınların ahlaksal yapısı, anımsanamayacak kadar eski zamanlardan beri, bu tür kavramlara kesinkes karşıdır. Florence Nightingale'in takım ruhundan haberi bile yoktu, onun görevi, hangi takıma ait olursa olsun, yaşam kurtarmaktı. Shakespeare'inizi okursanız görürsünüz, Kleopatra takım ruhu nedir bilmezdi. Truvalı Helen'i düşünün. Ve İngiltere Kraliçesi'ni; uluslararası spor karşılaşmalarına filan katıldığı doğru, ancak buna mecbur, tamamı boş bir gösteriş, onun tek derdi Kral'ın sağlığı ve antikalıkları. Takım ruhu Sybil Thorndike'ı nereye götürürdü? O muhteşem bir oyuncu, kadronun geri kalanıysa takım ruhuna sahip.”