Bir an düşündüm. Yetersiz sözcüklerinle anlatacağına, çek fotoğraflarını yolla. Ben buyum de. Burda yaşıyorum de. Çocukları anlatacağına portrelerini çek yolla. Yetinme, ellerinin ve ayaklarının fotoğrafını çek ve yolla. Karların üstünde şahrem şahrem yarılmış, pabuçsuz, çorapsız ayakların fotoğraflarını çek yolla. Köpeklerin resmini çek yolla. Ölen bebeyi, kefensiz gömülen bebeyi mezarından çıkar, çek fotoğrafını kapanmış gözkapaklarının, erimiş dudaklarının, şişmiş karnının, yolla...
Fotoğraf uygarlık demek.
Tüm uygarlıkların üstüne sıçtığım burda, bu uygar aygıtı al, bul buluştur, içine filmini yerleştir, objektifini ayarla, karanlık odaya gir, binlerce metrekarelik fotoğraflar bas, siyah-beyaz, binlerce metrekare büyüklüğünde, kesilip yan yana yapıştırıldığında, zavallı bir insanlık freskini oluşturacak olan fotoğrafları yolla ki, duvarlarını bu güzel görünümle, bu çağdaş freskle kaplasınlar ve içinde bulundukları durum için Tanrılarına yatıp kalkıp şükretsinler, adaklar sunsunlar.