funda ergin

“Bazı sevişmelerden yeniden doğarak çıkarız, bazı sevişmelerden bir parça ölerek. Her sevişmede bir başka insanın tenine, terine, kokusuna karışarak kendi varlığımızdan soyunur, bir başka bedene dağılırız; alacakaranlık bir kayboluştan çıkıp yeniden parçalarımızı bir araya topladığımızda içimizde ya bir zenginlik, bir çoğalma ya da bir eksiklik, bir yoksullaşma hissederiz.”
Reklam
Hayat, tanrının gördüğü bir rüya mı yalnızca?
“Nice aşk yitirdim ben. Kışkırtıcı bir bakışıyla çılgına döndüğüm, bir dudak büküşüyle ağulu acılar çektiğim, kahkahalarıyla şenlenip gözyaşlarıyla kederlendiğim, bir tanrıça katına çıkartıp tapındığım, kutsal mabetlerinin sunaklarına hayatımı bir adak gibi bırakmayı arzuladığım, memelerinde, kasıklarında, kalçalarında, bacaklannda, boyunlarında adanmış topraklarda dolaşan bir sofu gibi vecd içinde kendimden geçerek dolaştığım, ayaklarına kapandığım, göğüslerinde ağladığım, saçının bir teline halel gelmesin diye fütursuzca ölüme yürüyeceğimi hissettiğim, bazen öldürmeyi şiddetle istediğim, onda yok olup onla var olduğum, bana her defasında aşkı, acıyı, sevinci, hayatı ve ölümü yeniden öğreten kadınlar yitirdim ben.”

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Ama, epey zamandır yapmadığım biçimde bu görüntüyü seyrederken, aniden, bir gerçeğini bilincine varıverdim. Herkes mutlu görünüyordu, her biri kendince. Gerçekten mutlu muydular, yoksa sadece bu izlenimi mi veriyorlardı bilmem ama, bir şey varsa, eylül sonunun bu güzel ikindisinde herkes mutlu gözüküyordu ve bu, içimi alışılmamış bir keder duygusuyla “doldurdu. Bu görüntünün dışındaki tek kişi benmişim gibi bir izlenime kapıldım.”
Her an başka anları getirmek için var olur. Bütün yüreğimle yapışıyorum her an'a: bu an'ın tek bir an olduğunu, öteki anların onun yerini tutmayacağını biliyorum, ne var ki yok olmasın diye tek bir hareket bile yapamazdım.
Reklam
anıları harcamaktan bende korkarım
Nice ölü öyküler içinde, yine de bir, iki canlı öykü vardır hatırlanan. Korka korka hatırlarım bu bir iki öyküyü. Hatırlana hatırlana eskiyip yıpranmalarından çekinirim, bazan, ender anlarımda düşünürüm onları.
(Eğer bunu Dünya Gezegeni üzerinde bir yerde okuyorsanız, o halde: 1) Şansınız açık olsun. Hakkında hiçbir şey bilmediğiniz yığınla şey var, ama bu durumda olan yalnız siz değilsiniz. Ancak, özel olarak sizin için, böyle hiçbir şey bilmemenin sonuçlan iyice ürkütücü olacaktır. Ama, hey, kurabiyeyi ezip, un ufak etmenin yolu da budur, değil mi? 2)Sakın bir bilgisayar terminalinin ne olduğunu bildiğinizi falan sanmayın. Bir bilgisayar terminali, önünde bir yazı makinesi bulunan ve metalik sesler çıkaran eski bir televizyon ekranı değildir. O önünde akıl ve vücudun evrenle bağlantı kurabildiği ve evrenin parçalarını yerinden kıpırdatabildiği bir iletişim aracıdır.)
Anne ,bana bakmıyorsun ,gerçek beni görmüyorsun. Ben tenis ya da satranç oynamak veya sanatçı olmak istemiyorum.Ben ,ben olmak istiyorum. Bunları yapamıyorum ama sevebiliyorum.
Mantıklı düşünebilen herhangi bir şeyin en azından kendisi kadar mantıklı düşünebilen bir başka şey tarafından aldatılabilmesi kolayca mümkündü.
Bir şeyin sürebilirliğinin böylesi hafif şeylerle kesilebilmesi ne kadar garip, ne kadar heyecanlandırıyor insanı. Hem hiçbir şey durduramaz, hem her şey kesebilir müziği.
Reklam
“İyi görünmek , iyi hissetmekten daha iyidir.” sözü narsist bir annenin kutsal sözü olabilir.
Tam olarak ben
Uzun yavaş pasifık dalgalarının kumsala yaklaşmasını seyrediyor ve olmayacağını bildiği bir hiçbir şey için bekliyor, bekliyor, bekliyordu. Olmamasının zamanı geldiğinde, usule uygun şekilde, olmadı. Akşam üzeri böylece kendi kendini tükettiğinde, güneş de denizin uzun ufuk çizgisinin gerisine düştü ve gün bitmiş oldu.
"Sanırım aşk, beyninin kullanma kılavuzunu hiç tanımadığın birine teslim etmek olsa gerek"
Beyin gereksiz sorunlar yaratmaya devam eder. Ama beynin bütün işi budur – yersiz sorunlar yaratmak. Bir kez yarattı mı, sen de içine düşer ve çözmeye çabalarsın.
doğa hayatta kalmaya odaklı; bundan fazlası lükse giriyor. Mutluluk lükstür, en büyük lüks.