Furkan Kara

Furkan Kara
@furkankara0
Münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi
Psikoloji
9 okur puanı
Ocak 2021 tarihinde katıldı
Ülkede ne kadar cahil, nihayetinde de ne kadar suçlu olduğunu hesaplayın. İnsanın kişiliğinin şekillendiği erken çocukluk döneminde ve gençlik yıllarında bu insanları akıllıca yetiştirseydik, hayatın karanlık ormanında kılavuzsuz bırakmasaydık çoğu kendi vatanı için faydalı bir evlat olurdu. Ne bekliyorsunuz? Okul ve kitapların olmadığı sağlıklı, neşeli ve güzel hayata çağıran hiçbir sesin duyulmadığı bir yerde halktan ne isteyebilirsiniz ki? Milyonlarca insan hem fiziksel hem zihinsel hem de manevi olarak çürürken kimse bu kötü kokuyu almıyor; zira herkes kokuşmuş. Herkes kokuya karşı hissizleşti, buna alıştı. Bunun böyle olması gerektiğini düşünüyorlar.
Sayfa 104 - Can Yay.Kitabı okudu
Reklam
Ülkedeki nüfusun büyük bir bölümünün kaba olmasına katlanmak utanç vericidir. Bu eğitimli, kültürün güneşiyle aydınlanan bizlerin suçudur. Devlet, üst katlarında geniş pencereleri ve yüksek tavanları büyük aydınlık odaların bulunduğu, alt katlarında ise hemen hemen hiçbir penceresi olmayan karanlık, nemli, dar, yeraltı odalarının yer aldığı yüksek bir kuleye benzememelidir. Nufüsun esas kitlesinin eğitimsizliği kültürel bir suçtur, kendi kendinden çalmak, kendini yıkmak, kendinle alay etmektir. Henüz medeniyetle tanışmamış halklar için kendi ülkesinin zenginliklerinden istifade etmemesi nedeniyle fakir ve yoksul olarak yaşadıkları, böylece yok olduklarını söylerler.
Sayfa 103 - Can Yay.Kitabı okudu
Hayattaki düzensizlikten en önemli nedenlerinden biri, herkesin refaha kavuşmayı istemesi ancak hiç kimsenin hayatını düzene sokmak istememesidir. Herkes hayattan almak ister fakat kimse ona bir şey vermeyi düşünmez. Bencil, soyguncu, istirmarcı, asalak, olarak atıldıkları hayatın anlamını başkalarının sırtından geçinmekte bulurlar. Bu hayat
Sayfa 63 - Can Yay.Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Herkes hayattaki zorluklardan, acılardan ve düzensizlikten şikayet etmesine rağmen hayatı daha iyi, daha düzenli hale getirmek için kimse parmağını bile kıpırdatmıyor. Hepimiz hayata dışarıdan bakan seyircileriz sanki, her şeyi ve herkesi yargılamak görevlendirilmiş gibiyiz. Herkes büyük işler, büyük şahsiyetler, büyük sevinçler isteyip beklerken, kendisini ve çevresindeki hayatı alışılmış bayalığın milim bile üzerine yükseltmeyi düşünenlerin sayısı oldukça azdır. İnsanlar borçlarını ödememek için her yönteme başvuran vicdansız borçlulara benziyor.
Sayfa 124 - Can Yay.Kitabı okudu
Psikanaliz elbette insanların geçirdiği değişimlerden yola çıkar, sorularının odaklandığı yer burasıdır. Ancak tam da “insan” denilen kendiliğe dair tüm temsillerimize şüphe düşürmeye devam eden bir etmen, radikal bir uyumsuzluk etmeni olarak “cinsel”i keşfi ve bu konudaki ısrarı, psikanalizin bir tür “psikolojikleştirilmiş” insan felsefesi haline gelmesini önler.
Sayfa 22 - Metis Yay.Kitabı okudu
Reklam
Psikanalizin nesnesi iki alanın örtüştüğü bölgedir; yani, biyolojik ya da bedensel olanın halihazırda zihinsel ve kültürel olduğu, aynı zamanda kültürün tam da çözüme kavuşturmaya çalıştığı (ama bunu yaparken yeni açmazlar yarattığı) bedensel işlevlerin açmazlarından doğduğu yerdir.
Sayfa 9 - Metis Yay.Kitabı okudu
Kişi dünyayı tanıdıkça hayatın anlamı daha değişik boyutlar kazanmaya başlar ve bilgisinin artmasıyla da dünyayı kendi amaçları doğrultusunda şekillendirmek konusunda daha iyi bir konuma gelir. Sadece kişinin gelişiminde değil insanın ırksal ve kültürel evriminin içinde, enerjinin idin rasyonel olmayan sürecinden egonun rasyonel sürecine doğru kaydırılarak doğa üzerinde daha büyük bir hakimiyet sağlanmaktadır.
Sayfa 46 - Kaknüs Yay.Kitabı okudu
Fiziksel sistemlerdeki enerji değişiklikleri ile ilgili çalışmalar, dinamikler alanında yepyeni buluşların birbiri ardına keşfini sağladı. Helmholtz'un enerjinin saklanması ile ilgili buluşu ile Albert Einstein'in görelilik teorisi arasında geçen bu elli yıllık süre, enerjinin altın yılları olmuştur. Termodinamikler, elektromanyetik alan,
Sayfa 13 - Kaknüs Yay.Kitabı okudu
Yirminci asırda insanlar iki şeyi evrenselleştirmeyi akıl ettiler: Savaşı ve futbolu. Yirminci asır insanının zekasına hayran olmamak elde değildir. ''Bütün yüzyıl boyunca savaşalım ve arda kalan sürede futbol oynayalım,'' fikri saygı duyulması gereken bir fikirdir. Şüphe yok ki, geçmiş asırların büyük beyinleri, böylesi bir şeyi akıl edememiş
Sayfa 65 - Edebi ŞeylerKitabı okudu
1965’te bir piyese önsöz yazan Sartre, ‘cehennem ötekilerdir’ ifadesini yorumlamıştır. Gizli Oturum’da ölümün, kendilerine yönelik yargıların kurbanı kalan insanların kafalarının örümceklenmesini simgelediği belirtiyordu. Özgürlüğün öneminin saçma yoluyla bu kanıtlanması şu anlama gelir ki, ötekilerle tüm ilişkilerimiz çarpık ya da zehirlenmiş olmasa da, böyle olduklarında maalesef uydurulmuş olan cehennem döngüsünü parçalamakta daima özgürüzdür. Ama bu, Marx okurunun daha ileride, tarihten ve sınıf savaşımlarından azade bir ‘sakin felsefe’ olarak adlandıracakları şeyin imi altında hayal edilmiş bir durumdu. Yöntem Sorunları dile getirildiği gibi, savaş ve sonrası ‘düşüncemizin eskimiş çerçeveleri’ ni parçaladığında somut olanın tarihin ve diyalektik eylemin işi olduğunu kavramak önem taşıyacaktır. Muğlaklığın metafiziği yerine hem imkansız hem de zorunlu bir ahlakı koyan Sartre, insanın yaşamı seçebileceğini ve seçmesi gerektiğini tarihin gözüyle, her koşulda göstermeye bağlı kalacaktır. Bundan böyle benim ‘öteki-için-varlık’ımın telafi edilmesi başka yollara yönelecektir. ‘Diyalektik Aklın Eleştirisi’ bu yollar için bir tür yöntem söylemi oluşturur.
Sayfa 95 - Dost YayıneviKitabı okudu
Reklam
İçinde yaşadığımız dünyayı biz seçmiyoruz. Lakin bu dünyanın bizim için güzel, sevimli ve yaşanmaya değerli veyahut çirkin, karanlık ve ızdırapların kaynağı oluşu bize bağlı bir keyfiyettir. Bizim asıl dünyamız bu ikincisidir. Bazı egzistansiyalistlerin ''dünyamızı ve dünyamızla birlikte kendi kendimizi de biz yaratıyoruz'' deyişlerinin manası
Sayfa 39 - Dergah Yay.Kitabı okudu
Egzistansiyalist felsefeler de müşterek bir değere bağlanmamaktadır. Lâkin hepsinin ortaklaşa benimsediği prensipler var. Hepsi insan için hürriyet prensibinin önemi üzerinde duruyorlar. Hareketlerimizi bizzat kendimiz, hür olarak seçeceğiz; başkalarını ve çevremizdeki insanları taklit etmeyeceğiz. Bu hayat programı, asrımızın insanına pek cazip görüldü. Heveskârlıkla ve çevrenin tesirleriyle, yani taklit yoluyla egzistansiyalizmin her yerde karikatürleri peyda oluverdi. Hepsinde müşterek olan bir temel fikir de içimizde yaşama tedavisinin hepimize tatbik edilmesidir. Bu fikir hep kendi dışında yaşayan zamanımızın insanına aşılanmalıdır. Bugün idealimizi bizzat kendimiz hazırlamak zorundayız.
Sayfa 24 - Dergah Yay.Kitabı okudu
Bir hükümdar üç durumda askerin başını derde sokar: Askerin ilerleyemeyeceğini bilmeden ilerlemesini söylemesi, askerin geri çekilemeyeceğini bilmeden geri çekilmesini söylemesi, askerin dizginlenmesi. Ordunun düzenini bilmeden askerin iç işlerine karışması, askerin kafasını karıştırması. Ordunun hiyerarşik düzenini bilmeden orduyu yönetmesi, askerlerin kuşku duymasına neden olması.
Sun Zi der ki: Savaş bir ülkenin baş sorunu, ölüm kalım yeri, var olma ya da yok olma yoludur; muhasebesiz olmaz.
Zaman, koyu renkli şarabın içinden ve binlerce gülün arasından geçip hışırtılarla gecenin rüyalarına kaymaktadır.
Anlayacaklardır şimdi ölmekte olanlar, nasıl bahanelerden ibaret olduğunu bütün yaptıklarımızın
Reklam
Ölüm Deneyimi
Yabancısıyız esrarı bize kapalı kalan bu yolculuğun. Yok hiçbir nedenimiz, hayranlık, sevgi veya nefret göstermek için maskeli bir ağızdan trajik bir tonla çıkan bir ağıtla çehresi şaşılası bozulmuş ölüme. Hâlâ oynadığımız rollerle dolu dünya. Biz hoşa gidiyor muyuz diye kaygılandıkça, ölüm de oynamakta, aldırmaksızın beğenilmediğine.
Yolun tarihi üzerine kapsamlı bir inceleme kaleme alınacak olursa görülecektir ki medeniyetin tarihi yolun keşfedilmesiyle başlar. Tarih öncesi çağlarda, ilkel yerleşim birimlerinin oluşmaya başlamasıyla bu yerleşkelerin bölgesel bir dayanışma olmadan ayakta kalamayacağı görülmüştü. Yolun keşfedilmesi, uzun bir hat boyunca, yaşamsal fonksiyon sağlayan üretimlerin ve kültürün dolaşımını olanaklı kıldı.
Sayfa 66 - 6.45 Yay.Kitabı okudu
1950’lerin başında Kerouac ve Ginsberg, New York’u terk edip San Francisco’ya gittiler. O dönemde San Francisco avangart şiir rönesansının merkeziydi. Sanatçılar ve yazarlar için bir cennetti. Beatler için zamanla çok önemli bir yere dönüşecekti. 13 Ekim 1955’te Ginsberg ünlü ezber bozan ‘Howl’ okumasını deneysel bir sanat galerisi olan ‘6
Sayfa 94 - 6.45 Yay.Kitabı okudu
1944’te iki serseri olarak nitelendirilen Ginsberg ve Kerouac, Colombia Üniversitesi’nde tanıştı. Ginsberg Village’de Burroughs ile tanıştı. Burroughs, Harvard’da okumuştu. Ailesi Burroughs şirketlerinin sahibiydi ve oldukça zengindi. Servetlerini manifatura üzerinden kazanmışlardı. Burroughs, vakıf fonu üzerinden maaş alıyordu ve çalışmak zorunda değildi. Falat yazıları için hayat tecrübesi kazanmak amacıyla tuhaf işlerde çalıştı. Ginsberg ve Kerouac orta sınıf bir tabakadan geliyordu. Bu insanlar orijinal Beatlerdi. 1940’ların geriye kalan zamanlarında Greenwich Village’de kalıp burayı keşfettiler. Çok sayıda şiir ve roman yazdılar. Felsefeyle ilgilendiler ve hayatın anlamı üzerine düşündüler. Diğer yazarlarla tanıştılar. Caz meraklısı oldular, uyuşturucuyu deneyimlediler. Cinsel deneyimlerle bohem hayata yaklaştılar, sürekli bir işleri yoktu ve Zen aracılığıyla ruhsal aydınlanmayı aradılar. Sonuç olarak Beatler, tuhaf ve toplum tarafından dışlananlara (yenilikçi olarak) saygı gösteren kişiler oldular. Bu sorada Kerouac ve Neal Cassdy, Kerouac’ın On The Road’una ilham kaynağı olan bir yol gezisine çıktılar.
Sayfa 93 - 6.45 Yay.Kitabı okudu
Bir sırt çantalı gezgin aydınlanmak, geçici bir Nirvana yaşamak ya da bir şey bulmak için yola düşmez. Geride bırakmayı göze aldığı şeylerin sayısı çoğaldıkça ilerleme kat sayısı artar. Öyle ki On the Road’da da Kerouac, ne zaman yol ve aşk arasında kalsa yolu seçmiştir. Yol, aşkın en kutsal biçimidir ve ilerledikçe gezgin, toplumun ona eklediği değerlerden arınarak histerik çıplaklıkla özgürlüğe ulaşır. O; ülkesiz, kavramsız, isimsiz ve duygusuzdur! Yol ona yeni bir isim verir, yeni bir neden, yeni bir tutku ve artık merkezde sadece arayış vardır. Arayış bizim bu dünyada gönderiliş amacımızdır. Onu gerçekleştirmek için varız, onun sınırları kadar. Arayış, bizim kozmosa sıkışmızlığımızdır!
Sayfa 139 - 6.45 Yay.Kitabı okudu
İstemek temeli bakımından acı çekmektir ve yaşamak, istemekten başka bir şey olmadığına göre, hayatın tümü, özü bakımından acıdan başka bir şey değildir. İnsan ne kadar yüceyse, acısı da o ölçüde fazladır. İnsanın hayatı, yenileceğinden hiç şüphe etmeksizin, var olmaya çalışmak için harcanmış bir çabadır.
Sayfa 70 - Yapı Kredi Yay.Kitabı okudu
Reklam
Şu dünyayı Tanrı yarattıysa, onun yerinde olmak istemem doğrusu. Çünkü, dünyanın sefaleti yüreğimi parçalar. Yaratıcı bir ruh düşünülürse, yarattığı şeyi göstererek ona şöyle bağırmak hakkımızdır. ''Bunca mutsuzluğu ve boğuntuyu ortaya çıkarmak uğruna, hiçliğin sessizliğini ve kıpırdamazlığını bozmaya nasıl kalkıştın''
Sayfa 70 - Yapı Kredi Yay.Kitabı okudu
Çekilen her acının ve mutsuzluğun en etkili avuntusu, bizden daha fazla acı çeken ve mutsuz olan kimseleri düşünmektir. Herkes bu çareye başvurabilir. Ama bütün bunlardan genel olarak nasıl bir sonuç çıkıyor? Kasabın keseceği hayvanı göz ucuyla aralarından seçtiği sırada, çayırda dolaşıp duran koyunlar gibi biz de, mutlu günlerimizde, belli bir saatte, alınyazısının bize hazırladığı kötü oyunun ne olduğunu bilmiyoruz. Hastalık mı, zulüm mü, mahvolup gitmek mi, sakatlanmak mı, kör olmak mı delirmek mi, bilmiyoruz! Yakalamak istediğimiz her şey başkaldırıyor bize; her şeyin, yenmek zorunda olduğumuz, düşmanca bir iradesi var. Halkların hayatında, tarih bize savaşlardan ve ayaklanmalardan başka şey göstermiyor. Barış yılları rastgele gerçekleşmiş, kısa sessizlikler ve aralar gibi görünüyor. Nitekim, insan hayatının, yoksulluk ve can sıkıntısı gibi soyut felaketlere karşı açılan bir savaş olduğu da anlaşılıyor. Her yerde bir düşman çıkıyor karşımıza; hayat, silah başında öldüğümüz sürekli bir savaştan başka bir şey değil.
Sayfa 67 - Yapı Kredi Yay.Kitabı okudu
Varlığımızın dolaysız amacı acı çekmek olmasaydı, yeryüzünde bulunuşumuzun hiçbir nedene dayanmadığını kolayca söyleyebilirdik. Çünkü, hayatın derinlerinde yatan ve sefilliğimizden doğarak dünyayı dolduran acıların, gerçek bir amaç değil de bir raslantı olduğunu ileri sürmek saçmadır. Tek tek ele alındıklarında, her mutsuzluğun bir kuraldışılık olarak görülmesi kabildir ama genel olarak ele alındığı zaman, mutsuzluk ve acı, kuraldışı değil kuraldır.
Sayfa 67 - Yapı Kredi Yay.Kitabı okudu
Hayat tadını çıkaracağımız bir armağan değil canla başla çalışarak yerine getirmemiz gereken bir ödev. En önemsiz işten en önemlisine kadar hepsinde, genel bir düşkünlüğün, öldürücü bir didinmenin sürekli bir yarışmanın, sonu gelmez bir savaşın, kafa ve vücut güçlerinin ortaya koyduğu bür çabalamanın görülmesi bundan ötürü. Uluslar halinde toplanmış miyonlarca insan, kamu yararına yapılan işlere katılıyor, böylece kendi çıkarı içinde çalışmış oluyor. Ama ortaklaşa kurtuluş için milyonlarca kişinin ölmesi de gerekiyor. Kimi zaman saçma önyargılar, kimi zamanda sinsi bir politika insanları savaşa sürüklüyor; birkaç kişinin aklına esenleri gerçekleştirmek ya da hatasını tamir etmek için kitlelerin kurban edildiği görülüyor.
Sayfa 69 - Yapı Kredi Yay.Kitabı okudu