Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
“Kinik için sınırlar yoktur, çünkü yürüyebildiği her yer onun evidir. Dünya vatandaşıdır o; kaybedecek bir şeyi olmadığından nihayet her şeyi kazanmayı tasavvur edebileceği için değil, doğa, zaruri şeyler ve dünyanın çiğlikleri gani gani ayaklarının altında uzandığı için. Kiniğin krallığı, ideal bir gelecek kozmopolitizminin tasarısı, düzenleyici bir fikir, kurgusal bir dünya ya da vaat değildir. Kinik kök salmayarak elde eder bu krallığı. Hiçbir şeye tutunmaz, hiçbir şeye bağlanmaz. Tamamen özgür kalarak, kıskanılacak zindeliğini, herkesin istifade edebileceği egemenliğini fütursuzca sergiler. Siz kim oluyorsunuz da bana ders vermeye kalkışıyorsunuz, der. Ben dünya vatandaşıyım, size de ta buralardan sesleniyorum.”
"İnsanlar birbirlerine kızarken çok gürültülü, kırarken bir kalbi fütursuzca çok gürültülü, acırken pervasızca bir yaşanmışlığa çok gürültülü, küçük görürken hayâsızca karşıdakini çok gürültülü... Fakat insan severken sessiz hem de haddinden fazla sessiz! Sessizliği ne yanlış yerde tercih etmişiz!"
Reklam
Ne zaman bu toplumun gençleri fütursuzca ekmeğe basmaya başlar,işte o zaman ben yas tutarım . Ülkemin çocukları saygısızca ekmeğe basmaya başlarsa ve kimse bunu umursamazsa işte ben o zaman umudumu kaybeder,ağıtlar yakarım. İşte o zaman bu toplumun değerlerini kanser sarmış demektir.
Sayfa 257Kitabı okudu
Resimli ve yazılı kumaşlardan elbise yapıp giymek doğru değildir. Bugün anlamı bilinmeyen yabancı kelimelerle doldurulmuş giysilerin fütursuzca giyildiğini gördükçe, yüce dinimizin ve sevgili Peygamberimiz'in onbeş asır öncesinden bildirdiği gerçeklerin nasıl çağlar üstü bir gerçeklik taşıdığını anlıyoruz.
Sevilme ihtiyacı karanlık bir kuyudur. Çocuk yaşta açılan ve zamanla giderek derinleşen karanlık bir kuyu.. Kuyunun içini doldurmak için yaşam boyu ne gerekiyorsa ve ele ne geçiyorsa fütursuzca fırlatılır o boşluğa. Hayır diyemeyenlerin çoğunun en büyük kaygısıdır sevilmemek. Onlar hep birilerini kaybetmekten, kırmaktan, üzmekten korkarlar ama temelde en büyük korkuları karşısındaki kişi tarafından sevilmeyeceğine şartlanmasıdır.
Aşık, iki kaşının arasında dünyanın bütün düğümleri önce bağlanmış sonra açılmış, görmüş geçirmiş, kavrulmuş yanmış, ancak ondan sonra ayakta kalmışlar gibi fütursuzca kendi âlemine dalmış vakur...
Sayfa 354Kitabı okudu
Reklam
Bir münasebetsizliğimden şikâyet edildiği vakit fütursuzca omuzlarımı silker, “Ne yapayım? Bir Çalıkuşu’ndan ne beklenir?” derdim.
İnkılâp Kitabevi
Terazide, yoksullar daima daha mutsuzdur, zenginler ise her zaman şımarıktır, değil mi? Ah, şu fütursuzca ölçüp biçtiğimiz adalet terazilerimiz...
Arzu edilen manzara, ölüme mahkum edilen bedenin fütursuzca işkence görmesiydi; tüm bu heyecanın kaynağı, hafızalardan silinmeyecek olan bu yaratığın bedeninin parçalanıp lime lime edilecek olmasıydı. Her ne kadar farklı kılıflar uydurup kendilerini kandırmaya çalışsalardı da, seyredenlerdeki bu ilginin temelinde yatan duygu canilikti.
Aşk, çocuk… Tende mi hapsolmaktır yoksa kalpte mi? Yoksa her ikisinin esaretinde erimek midir? Ah nasıl da eklemleniyordu kemanın sesi geceye… Tam bitmişken ömrüm, tam Niko’ya ait gidecekken… Kalp büyük bir kazandır, altında ten ateşinin yandığı, bütün duyguların hesapsızca, fütursuzca kaynadığı, kaynadıkça yalnızlık buharının ömrü kapladığı… Bir damla çocuk, o sihrin aşk olması için bir damlaya ihtiyaç vardır. Hiç beklemediğin bir anda o damla o kazana düşer. Yalnızlığın buharı değişir, dönüşür, ama özünü kaybetmez. Damla buhar olup uçana kadar… Beni anlamak için zorlama kendini… Yaşamı akışına bırak, çünkü ona hükmedemezsin, durduramazsın, ondan vazgeçemezsin… Çok denedim olmuyor
Reklam
Bugün bayram sevdiğim Can diyerek bakıyorum her dağa Delirmiş bir dünya Süslü bir yangin Fütursuzca tutuyorum alevi Sesimi taşlara bırakıyorum Yasımı bir çerağa Ellerimde son tefekkür, son rüya Dudaklarımda o sonsuz nidâ Ben nasıl da âh û efgan olmuşum Ben nasıl da bilenmişim bu çağa..
Sayfa 93 - TimaşKitabı okudu
Pencerelerin öyküleri yaşamın tüm sırlarını içinde saklar. İddiasız, mütevazı ama derin anlamlar taşıyan ve kurgusuz gelişen hayatlar, sayısız pencerede bir hayal gibi oynar biter. Kiminin, zaman zaman da olsa seyircisi vardır, ama çoğu bomboş bir salona açar perdelerini. Tek kişilik oyunlarla ya da kalabalık kadrolarla... Dramlar, eğlenceler, aşklar, kavgalar damların, gökyüzünün, karşı duvarın ya da karşı pencerenin kendilerini seyredip seyretmediğine zerre kadar aldırmadan, fütursuzca sahne alır pencerelerde. Genelde, her pencereden birbirine benzer görüntüler sızar dışarıya. Ama genelde... Özeldeyse sürprizlere açık olmak gerekir. Pencereler, kimi zaman bakmasını bilene ya da aklını çeldiği gözlere inanılmaz şeyler gösterir.
Sayfa 11
Ben ne zaman mutlu olsam, yokluğunun gölgesi düşüyor gözlerime. O gün, o saate kadar yokken aklımda, ne zaman gülse yüzüm, ne zaman kalabalıklar arasına karışsa gövdem, fütursuzca çıkıp geliyor gözlerin..
Herhangi bir toplumda, olabilecek en aşağılık yaratık, haindir. Bir insanın taraf değiştirmesi, o taraftan kopması, hatta kendi tarafını eleştirmesi, nefretle karşılanır. Düşman zaman zaman saygı uyandırabilir, ama hain daima mahkûm edilir. Hainler öylesine aşağılık sayılırlar ki Dante'nin Cehennem'inde bile en aşağı mevki, yakınlarına ve vatanlarına ihanet edenlere ayrılmıştır. Cinsel suç işleyenler, katiller, zındıklar, sapkınlar, ırz düşmanları, büyücüler, hırsızlar ve riyakârlar Dante'nin Cehennem'inde hainlerden daha itibarlı bir konumdadırlar. Bir tarafın birisini hain diye suçlaması, genellikle öbür tarafın onu kullanması anlamına gelir. Öbür taraf, onu fütursuzca dünyanın gözü önünde sergiler.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.