Soru: Susmanın bu kadar büyük fazilete sahip olmasının sebebi nedir? Cevap: Bunun sebebi dilin âfetlerinin çok olduğundandır. O âfetlerin bir kısmı şunlardır: Hatalı konuşma, yalan, gıybet, dedikodu, gösteriş, nifak/ikiyüzlülük, kötü konuşma, mücadele, nefsi temize çıkarma, bâtıla dalma, düşmanlık, fuzûlî konuşma, hakkı değiştirme, gereğinden fazla ya da az konuşma, halka eziyet etme, namusu zedeleme…
Soru: Susmanın bu kadar büyük fazilete sahip olmasının sebebi nedir? Cevap: Bunun sebebi dilin âfetlerinin çok olduğundandır. O âfetlerin bir kısmı şunlardır: Hatalı konuşma, yalan, gıybet, dedikodu, gösteriş, nifak/ikiyüzlülük, kötü konuşma, mücadele, nefsi temize çıkarma, bâtila dalma, düşmanlık, fuzûlî konuşma, hakkı değiştirme, gereğinden fazla ya da az konuşma, halka eziyet etme, namusu zedeleme... Bunlar birçok âfettir. Hepsi dilden geçer. Dile hiçbir ağırlık vermezler. (Zikirle meşgul olmayanın) kalbi, bunları konuşmaktan lezzet duyar. İnsanın tabiati ve şeytan, kişiyi bunlara sevkeder. Bunlara dalan, dilini pek az tutabilir. Dolayısıyla dilini, hoşuna giden şeylerde serbest bırakır. Hoşuna gitmeyen şeylerde ise tutar. Bu mevzu, ilmin derin konularındandır. Tafsilâtı yakında gelecek. Söze dalmada tehlike, susmada ise selâmet vardır... Bundan dolayı susmanın fazileti büyüktür. Susmakta himmet/gayret toplanır, vakar/olgunluk devam eder. Tefekkür için, zikir ve ibadet için vakit bulunur. Bir de dünyada, sözün getireceği tehlikelerden ve âhirette hesabından emin kalır. Bu konuda yüce Allah (c.c) şöyle buyurmuştur: "İnsan bir söz söylediğinde muhakkak yanında onu gözetleyen ve hemen yazan bir melek bulunur."Kaf/18.ayet
Reklam
İstanbul'da 1994 senesinde tertiplenen “Fuzûlî Sempozyumu”nda Türkiye Yazarlar Birliği' tarafından (“XX. yüzyılda Fuzûlî Dîvânına bir nazire: Şeydâ Dîvânı” başlığı ile takdim edin) o makâmın muktezâsına konuşması istenen Şahin Uçar'ın, işbu montajıyla kendi Divanı hakkında Söylediği sözler: nihân etdim kelâmım gerçi ma'nâ
Fuzuli konuşmaktan neden kaçınılır.
1-Üzerine gerekmeyen ve sana faydası dokunmayan şeyler hakkında konuşma; çünki bu fuzûlî bir iştir, zararından da emîn değilsin. 2-Yerini bulmadıkça lüzumlu olan sözü de konuşma. Çok kere faydalı söz yerini bulmaz da kaybolur gider. 3-Ne halim, (yumuşak) ne de sefih, ahmak kimselerle mücadele etme. Çünki halim kalbinden sana buğz eder. Ahmak ve âdi kimseler dili ile sana eziyyet ederler. 4-Tanıdığın kimse yanından ayrıldığı zaman, onun ayrı bir yerde seni nasıl anmasını istersen, sen de onu öyle an. Sen afv edilmeni istediğin husûslarda, onu da afv et. 5-Kardeşinin sana ne şekilde muâmele yapmasını istersen, sen de ona o şekilde muâmele et. Suçlu olarak yakalanıp ihsân ile mükâfat görenin ameli gibi amel et."
«Üzerine elzem olmayan ve sana faydası dokunmayan şeylerde konuşma; zira bu fuzûli bir iştir, zararından da emin değilsin. Yerini bulmadıkça lüzumlu olan sözü de konuşma. Çok kere faydalı söz yerini bulmaz da kaybolur gider. Ne halim, ne de sefih, ahmak kimselerle mücadele etme! Çünkü halim kalbinden sana buğz eder. Ahmak ve âdi kimseler, dili ile sana eziyyet ederler. Tanıdığın bir kimse yanından ayrıldığı zaman, onun ayrı bir yerde seni nasıl anmasını istersen, sen de onu öyle an. Sen, affedilmeni istediğin hususlarda, onu da affet. Kardeşinin sana ne şekil muamele yapmasını istersen, sen de ona o şekilde muâmele et. Suçlu olarak yakalanıp ihsân ile mücâzât görenin ameli gibi amel et».
İbn AbbâsKitabı okudu
Duygu, düşünce, dil, bu ruh dirilişinden paylarını alırlar. Dil de, ruh gibi, ruhulkuddüsün ziyaretine kapalı kalırsa bulanır, kabuk bağlar, katışıklaşır. Oruç, konuştuğumuz dili bile arıtır. Kelimelerden, hakkı olmadan koşup ileri geçen geriye çekilir. Dili boşu boşuna dolduran kelimeler daha çok göze batar ve kullanışları azaltılır. Dil, muhteva kazanmakta orucu yardımcı bulur. Sonra da orucun hayata kattığı edebiyat, edebiyata kattığı dünya gelir. Oruç, başlı başına özel bir topluluk hayatı getirdiğine göre, roman ve hikâyenin önüne yeni bir dünya kor. Şiir en arı bir îcaz sanatı olduğuna göre, oruç, şiirin derinleşmesi, yoğunlaşması, desteklenmesi için ilâhî bir bağıştır şaire. Zaten oruç dünyasına girildi mi, şairde, ilkin günlük deyiş, şiirin ilk taslağından uzaklaşmıştır. Oruç, şairi tutup kendi ruhuna götürmüştür. Artık orada neredeyse konuşması yetecektir şairin. Konuşma hemen hemen olduğu gibi şiirdir. Gerekli imajlar da hazır. Ruhu bağlayan vücut etkileri, entelekt'i zapteden içgüdü buğuları, yerini ruhun hür ibdaına bırakmıştır. Ruh, salkımlarla yüklenmiş bir sonbahar bağ kütüğü gibi şiir dünyasına dönüşmüştür. Oruç, şiire inen, bir metafizik, bir lirizmdir. Oruç, dirilmiş ruhun lirizmdir. En çok riyazet geçiren, çile dolduran şairlerin daha üstün şairler olduğunu unutmamalı, Mevlânâ, Yunus, Fuzûlî, Şeyh Galip gibi. Bu şairler, şairden fazla bir şeydirler. Onların şiirinde, öbür şairlerinkinden ayrı bir tad vardır ki, bu, riyazetin, ruh çilesinin, namaz ve orucun kattığı bir taddır belki de.
Sayfa 81 - 82. Oruç ve Diriliş.
Reklam
25 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.