Zerdüşt’ü yazdığım yıllar, özellikle de ondan s o n r a k i evre korkunç bir mutsuzluk dönemi olmuştu. Pahalıya mal olur insana ölümsüzlük: bin kez ölür insan daha yaşarken bunun karşılığında. –Bir şey vardır büyük işin öç alması diye. Yapıt olsun, edim olsun, bir kez tamamlanmaya görsün büyük iş, yapanın karşısına dikilir. Bu işi yaptığından g ü
Benim ödevim, insanlığın en yüksek aşamada kendi benliğini kavrayacağı, geriye dönüp bakacağı, ileriye bakacağı, rastlantının, papazların egemenliğinden kendini kurtaracağı, niçin, neden sorunlarını ilk kez bir b ü t ü n l ü k içinde ortaya koyacağı bir anı, b ü y ü k b i r ö ğ l e ‘ y i sağlamaktır, ödevim böyle bir anlayışın zorunluluğu ile bağlantılıdır, onun sonucudur; insanlık doğru yolu kendiliğinden bulmamıştır, onun yönetilmesi de T a n r ı s a l değildir pek; çünkü yadsıyan, yıkıma sürükleyen içgüdü, o y o z l a ş m ı ş gücüdür, onu saptırmış, en kutsal değer kavramları altında baskıya almıştır. Töresel değerlerin kaynağı sorusu bu yüzden benim için ö n d e g e l e n bir sorudur; nitekim insanlığın geleceği de buna bağlıdır. Gerçekte tüm varlığın en iyi ellerde yürütüldüğüne, bir tek kitabın, İncil’in insan yazgısını yöneten Tanrısal bilgelik konusunda son sözü söylediğine, ötesini düşünmemek gerektiğine i n a n m a y ı istemek; gerçeğin diline çevrilirse şu anlamı taşır: durum bunun büsbütün tersidir – o acınası durum doğrudur- bugüne değin insanlık en k ö t ü e l l e r e kalmıştır, en yetersizlerin, düzencilerin, öç alıcıların, o “ermiş” denen, dünyayı kötüleyen, insanlığın yüzünü karartan kimseler onu yönettikleri inancının açığa çıkmasını istemiyorlar. Papaz, (o kılık değiştirmiş papazlar, filozoflar da bunların içindedir) yalnızca belli bir din topluluğu içinde değil, genelde egemenlik sağlamıştır.
Reklam
Başka bir olaydır savaş. Yaradılıştan bir savaşçıyım ben. Bir içgüdüdür bende saldırı. Düşman o l a b i l m e k – güçlü bir doğa gerektirir sanırım, her güçlü doğada bulunur bu özellik. Birçok direnç gerektirir bu güçlü doğa, ondandır bir direnç aradığı da: nasıl ayrılamazsa yetersizlikten öç ve hınç duyguları, öyle ayrılmaz güçten s a l d ı r g a n l ı k t u t k u s u da. Her güçlenme kendini etkin bir düşman aramakla açığa vurur – ya da bir sorun: çünkü savaşkan bir filozof sorunları da ikili bir dövüşe çağırır. Burada üstlenilen görev dirençlere egemen olmak değil genelde, tersine tüm gücünü, esnekliğini, silah kullanımındaki becerisini sergileyebileceği – d e n k düşmanlara üstün gelmektir… Düşman karşısında eşitlik – işte adil bir düellonun birinci koşulu. İnsan küçümsediği yerde savaşa g i r e m e z, öyleyse buyruğunun geçtiği yerde, başkalarını a ş a ğ ı l a d ı ğ ı yerde de savaşma yetkisi yoktur.
Artık ne üstlenmek, ne görev yüklenmek, ne benimsemek, ne de tepki göstermek…Bu tutum ölüm karşısında yiğitlik değildir hep, en korkulur durumda yaşamın korunması olarak bu yazgıcılığın güçlü sağduyusu sindirimsel işlemin yozlaşmasından, yavaşlamasından dolayıdır, daha doğrusu bir türlü kış uykusu isteğidir. Bu anlayışla birkaç adım ilerleyince bir gömütün içinde haftalarca uyuyan Hint fakirine ulaşırız…Tepki göstermek tükenmeye yol açtığından hiç tepki göstermemeli artık: olayın mantığı böyle. İnsanı hınç duyguları gibi hızlı tüketen başka bir şey yoktur. Kızgınlık, sayrısal güceniklik, öç alma güçsüzlüğü, öç alma isteği, susuzluğu, her türlü ağu kusma – tüm bunlar bitkin bir insan için en kötü tepki türleridir: sinirsel gücün hızla tükenişi, zararlı salgıları sözgelişi midede safranın sayrısal kabarması bununla bağlantılıdır. Hınç, bir sayrı için, yasaktır- k ö t ü c ü l olandır: üstelik en doğal eğilimdir. – Bu gerçeği o derin fizyolog Buda kavramıştı. Birtakım acınası yaptırımlarla karışmış olan Hıristiyanlıktan ayırmak için, s a ğ l ı k k o r u m a diye nitelenen onun “dini”nin etkisi hıncın yenilgisine dayanmaktadır: ruhu h ı n ç t a n kurtarmak.
96 syf.
6/10 puan verdi
·
Beğendi
Öykünce (fabl), özellikle hayvanlar üzerinden ahlâki bir değeri aktaran kısa yazılar olarak tanımlanır. Kıssadan hisse dediğimiz olay gibi. Geçmişte de bunu kendi ülkelerinde çok güzel biçimde kaleme alan yazarlar bulunuyor: Aesopos, Phaedrus, La Fontaine gibi. Buradaki ise Almanların öyküncecisi G. E. Lessing. . "Genel bir ahlâki önermeyi
Düzyazı Fabllar
Düzyazı FabllarGotthold Ephraim Lessing · İş Bankası Kültür Yayınları · 2019127 okunma
�RUVA SAVAfi'NIN N E DENi Tarihteki Onlü Çatışmanın Açıklanması Truva Savaşı olarak bilinen Akalar (çeşitli Yunan kabilelerinin ordu­ larına verilen ortak isim) ile Truvalılar arasındaki on yıllık çatışma klasik mitolojideki en ünlü olaydır. Bu, sayısız trajedilere yol açan uzun, kanlı ve yıkıcı bir savaştı. Bu savaş çeşitli savaşçıların
Reklam
Diyalektik 2 – Şeref, Bilgelik, Sanat
*_Düşünce_ _Buda: Her şey düşüncedir. Ne düşünüyorsak o oluruz. Bize düşüncelerimiz şekil verir. Hepimiz düşüncelerimizden doğarız. Bu dünyayı yaratan, zihnimizdir. Bu dünyayı bir hava kabarcığı, bir serap gibi düşün. Dünyayı böyle gören kişiyi ölüm görmez. Biz, içselliğimizin meyvesiyiz. İçimizde ne varsa biz oyuz. Bizi biz yapan zihnimizdir.
"𝙈𝙖𝙡 𝙖𝙡ı𝙥 𝙨𝙖𝙩𝙢𝙖𝙮𝙖 𝙗𝙖ş𝙡𝙖𝙙ığı𝙣ı𝙯𝙙𝙖, 𝙞𝙣𝙚𝙠𝙡𝙚𝙧𝙞𝙣 𝙠𝙪𝙮𝙧𝙪𝙠𝙡𝙖𝙧ı𝙣𝙖 𝙩𝙪𝙩𝙪𝙣𝙪𝙥 ç𝙞𝙛𝙩ç𝙞𝙡𝙞ğ𝙚 𝙧𝙖𝙯ı 𝙤𝙡𝙪𝙥 𝙘i𝙝a𝙙'ı 𝙩𝙚𝙧𝙠 𝙚𝙩𝙩𝙞ğ𝙞𝙣𝙞𝙯𝙙𝙚, 𝘼𝙡𝙡𝙖𝙝 𝙨𝙞𝙯𝙞𝙣 ü𝙯𝙚𝙧𝙞𝙣𝙞𝙯𝙚 𝙯𝙞𝙡𝙡𝙚𝙩 𝙢𝙪𝙨𝙖𝙡𝙡𝙖𝙩 𝙚𝙙𝙚𝙧. 𝙎𝙞𝙯 𝙙𝙞𝙣𝙞𝙣𝙞𝙯𝙚 𝙙ö𝙣𝙢𝙚𝙙𝙞𝙠ç𝙚 𝙙𝙚 ü𝙯𝙚𝙧𝙞𝙣𝙞𝙯𝙙𝙚𝙠𝙞 𝙗𝙪 𝙯𝙞𝙡𝙡𝙚𝙩𝙞 𝙠𝙖𝙡𝙙ı𝙧𝙢𝙖𝙯..." (𝙎𝙖𝙝𝙞𝙝𝙪 𝘾𝙖𝙢𝙞𝙞'𝙨-𝙎𝙖ğ𝙞𝙧)
𝔇𝔬ğ𝔯𝔲𝔶𝔲 𝔦𝔫𝔰𝔞𝔫𝔩𝔞𝔯𝔞 𝔤ö𝔯𝔢 ö𝔩ç𝔢𝔯𝔢𝔨 𝔟𝔲𝔩𝔞𝔪𝔞𝔶ı𝔷.İ𝔫𝔰𝔞𝔫𝔩𝔞𝔯ı 𝔡𝔬ğ𝔯𝔲𝔶𝔞 𝔤ö𝔯𝔢 ö𝔩çü𝔭 𝔰𝔞ğ𝔩ı𝔨𝔩ı 𝔰𝔬𝔫𝔲ç𝔩𝔞𝔯𝔞 𝔲𝔩𝔞ş𝔞𝔟𝔦𝔩𝔦𝔯𝔦𝔷.
Çinlilerin Ölülerin Gücüne Olan İnançları ve Bunun Katkıları
Edindiğimiz bilgilere göre Çinlilerin ölülerin varlığına ve gücüne olan bu inancı “kaçınılmaz olarak ahlak değerlerini de güçlü bir biçimde, olumlu yönde etkilemektedir. İnsan yaşamına duyulan saygıyı artırmakta, sakatlara, yaşlılara, hastalara ve özellikle de ölümün eşiğindekilere karşı merhamet duygusunu güçlendirmektedir. Bu şekilde korkulara
Sayfa 94-95
Resim