"Bir çocuğun delirtemeyeceği canlı yoktur. İnsan ise en
kolayıdır. Delirtme işinde iyiydim, çeşitli sebeplerle erken
bırakmak zorunda kaldım. Komşulardan başladım. Çok kolay
oldu. Sıra aileye geldi. Anne ve babamın dokunulmazlığı
vardı. Amcamı gözüme kestirdim. Onu seçmemin nedeni
kötü huylarıydı. Kadınlarla kavga eder, arkadaşlarının
arkasından konuşur, çocukları döverdi. Özellikle de beni."
"Elime ne aldıysam ondan etkilendiğim yaşlar uzadıkça uzadı.
Yarım asra çok da uzak olmayan ömürde diyeyim, devam
etmektedir bu. Derisi epeyce ince parmak uçlarımla en ufak
ayrıntıları hissetmem işten bile değildi. İçindeki samanın
pütürünü hissedebiliyor, parıltısını görebiliyordum. Kokusunu
ayırt edebilmek için yeteri kadar patoz görmüş, harman
taşımış, anız toplamıştım. Hayvanları doyurmak için
yemliğe doldurduğum saman kâğıda dönüşmüş, üzerindeki
hikâyelerle bu kez beni doyuruyordu."
"Bir laleyi seyre dalmış birisinin ciddiliğine inanmayın eğer bu kişi bir entelektüelse. Burada söz konusu olan lale + dalga geçme ya da lale + düşünceye dalmadır (genellikle de lâleyle ilgili değildir düşünceler). Israrlı bir seyre beş dakikadan fazla dayanan doğal bir manzaraya asla rastlayamazsınız oysa Teocrito’yu ya da Keats’i okurken zamanın yok olduğunu hissedersiniz, özellikle doğa manzaralarının olduğu bölümlerde. Evet, Max Jacop haklıydı: tavuklar pişmiş olmalı."
"Okurların kişisel durumları onu fazla ilgilendirmez, çünkü genel olarak iyi kesilmiş bir giysi gibi tam üstüne oturan, gizemli bir biçimde her kalıba giren bir ölçüye inanır, dolayısıyla ne gelişte ne de gidişte ödün vermeye gerek yoktur; yazı, aşılamam olmayıp tohumdan kaynaklandığı sürece onunla ötekiler arasında bir köprü kurulacaktır. En çılgın buluşlarında bile çok basit çok saf bir şeyler vardır. Burada söz konusu olan başkaları için değil kişinin kendisi için yazmasıdır fakat kişini kendisi aynı zamanda başkaları da olmalıdır, …"
"Erotizm, ticari açıdan karmaşık bir olaydır; çünkü herkes bir yandan erotizmi yaşamaya can atarken, öte yandan, mutsuzluklarının, yoksunluklarının, kıskançlıklarının, komplekslerinin ve acılarının nedeni olarak ondan nefret eder."
"Dostluk, bir insana yalnızca belleğinin doğru çalışması için gerekli. Geçmişini anımsamak, onu hep sırtında taşımak, dedikleri gibi belki de insanın kendi ben’ini koruyabilmesi için gerekli tek koşul. Ben’in çekip küçülmemesi, oylumunu koruması için, anıları bir saksı çiçeğini sular gibi sulamak gerekiyor; ve bu sulama işi, geçmişin tanıkları ile, yani dostları ile sürekli temas halinde kalmayı zorunlu kılıyor. Onlar bizim aynamız; belleğimiz; onlardan hiçbir şey beklemiyoruz, yeter ki zaman zaman o aynayı parlatsınlar, parlatsınlar ki, yüzeyinde kendimizi görebilelim. Ne var ki, benim lisedeyken ne yaptığım umurumda bile değil! İlk gençliğimden beri, hatta çocukluğumdan beri, benim istediğim bambaşka bir şeydi: Dostluğun, değer olarak tüm öteki değerlerin üstünde tutulmasını özlüyordum. Şunu söylemekten hoşlanıyordum: gerçeklik ile dost arasında seçim yapmak gerektiğinde, ben her zaman dostu seçerim."