Hiçliğin öğrenilerek tecrübe edilmesi, bizim için üzeri örtülü bir şekilde gerçekleşir, çünkü baskın olan dü şünce şekilleri ve öğrenme teorilerine göre öğrenme esas olarak dışarıdan yönlendirilen bir süreçtir. Genel kanıya göre öğrenme, kendini şu veya bu şartlar altında, dışarıdan gelen uyarım koşullarına (stimulus) maruz bı rakmak suretiyle gerçekleşir. Öğrenmenin çevreye olumlu yaklaşım sonucunda anlam kazanan duygular vasıtasıyla gibi farklı bir biçimde gerçekleştiğini düşün mek, bugünün genel düşünce sistemine çok uzak bir yaklaşımdır. Ama bakış açımızı değiştirip öğrenmeyi, bir canlının çevresiyle olan bağlantısının ona zorla kabul ettirildiği mekanik bir süreç olarak değil, birbirine uyan parçaların iç içe geçmesi, birbirine bağlanması, ağ oluş turması olarak ele alırsak, o zaman öğrenme sadece bir uyarım koşuluna bağlı bir tepki olmaktan çıkar. Öğren me, tepkiyi doğuran uygun uyarımın yanı sıra tepkiyi (ve temelinde yatan gereksinimleri) aramaktır; dıştan yönlendirilen bir süreç olarak sınırlanmaz, birbirine geç miş bağlantılardan oluşan bir ağ haline gelir
Yaşanan sonsuz acılardan birine tanıklık ederek, acıların arasından geçerken yer yer gülümseten ama genel olarak büyük bir hüzün içinde okuyacağınız bir geç(me)miş zaman masalı.
aklaşık 2500 yıl önce, bugünkü Nepal’de, Himalayala-
rın eteklerinde muhteşem bir sarayda yaşayan kralın bir
oğlu olacakmış. Kralın bir fikri varmış: Çocuğu kusursuz
yetiştirecekmiş. Çocuk bir an bile ıstırap çekmesin istiyormuş,
her ihtiyacı, arzusu hemen yerine getirilecekmiş.
Kral sarayın çevresine yüksek duvarlar ördürerek prensin