#evarkadaşım
“Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir…”
Küçük yaşta anne babasız kalmış ve büyükanne büyükbaba tarafından yetiştirilmiş bir kızdır Asya. Bir hayalin varsa onu başarma gücüne de sahipsin diye düşünerek hayallerinin peşinden İstanbul’a kadar gelir. Yaşadığı ihanet ve hayal kırıklıklarıyla bezeli olsa da asla pes etmez.
İstanbul’a gelir gelmez yeniden hayatın sillesini yer bir tokat misali. Anlaştığı emlakçı dhaa yüksek bir meblayla ona vereceği apartı başkasına kiralar ve 1-0 yenik başlar İstanbul macerasına. Yine darbe yiyerek. Yılmadan yeniden başka bir yer arayışına devam eder ama her çaldığı kapı malesef ki yüzüne kapanır. Son gittiği emlakçı da ise oan bir ev için anlaşan tıp öğrencisi Fatih şansına bir ev arkadaşı aradığını ve kirayı paylaşarak ev arkadaşı olabilecekleri teklifini yapar. O kadar çaresiz bir durumdadır ki ne kadar bu yabancı için tereddütkeri olsa da mecburen bir süreliğine kabul eder.
Büyük bir ev, lüks bir araba ve evine yardımcı tutacak kadar durumu böyle iyi olan biri neden kirayı paylaşacak bir ev arkadaşı istemiştir oldukça düşündürücü ve şaibeli değil mi?
Tolstoy’un da dediği gibi ‘Ya bir insan yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir..’ İşte Asya ve Fatih’in hikayesi hem yeni bir şehir hem de bir yabancı ile başlıyor. Hayatlarına dostları ve arkadaşlarının da dahil olmasıyla bu ikili her geçen gün yeni bir yola, birbirlerini tanıma yoluna giriyorlar. Bakalım ufacık bir yalanla başlayan bu hikayenin sonunda bizleri neler bekliyor dersiniz…